“Sakın geriye dönüp bakma!”

A -
A +

“Bir saniye içinde her şey siliniyor gözünüzden… Can derdine düşüyorsunuz…”

  Kaza ve kader… Kim bilebilir ki ne zaman nasıl ve neyle karşılaşacağız? Başladık yol boyu hem gidip hem konuşmaya… Köye gidecek, çoluk çocukla hasret giderecektik… İsmail omuzunda paltosu direksiyon başında ha bire konuşuyor: “İşte ben şöyle yaptım, böyle yaptım.  Şöyle hızlıyım, şöyle usta şoförüm...” Biliyorum ki bu kadar çok konuşmak dikkati dağıtır. Fakat kendisini nasıl ikaz edebilirim ki? Bir kere onun arabasında gidiyorduk. Ben böyle düşünürken Yenikapı tarafında ilk tehlikeyi atlattık. Yine bir şey diyemedim. Ama artık yüreğim ağzımda gidiyordum. Çok şükür epey yol aldık derken Yeşilköy’de Hava Harp Okulu civarında bir ara lafı denk getirip dedim ki: “Nasıl olsa acelemiz yok… Yavaş yavaş konuşa konuşa gideriz…” Aradan üç dakika filan geçmişti. Yeşilköy’de uçakların inip kalktığı hizada, sahilden sağ tarafta çay bahçesinden bir taksi çıkmaya çalışıyordu. Gece olduğu için de etraf tam fark edilmiyor. Orası biraz virajmış… Bir dakika önce de kardeşimin “Aracın içi sıcak, ruhum daraldı, mantomu çıkartayım” dediğini hatırlıyorum. Gözlerim birden güneşe değmişiz gibi aydınlandı… Hiçbir şey görmüyordum artık. Müthiş bir korna sesiyle kulaklarım sağırlaştı… Trafik kazasını kameralardan izleyenler bilir, nasıl anlık gelişiyor her şey… İliklerimize kadar yaşadığımız ama açıklayamadığımız o garip ve korkunç an… Bir saniye içinde her şey siliniyor gözünüzden… Bir saniye içinde can derdine düşüyorsunuz… Nasıl olduğunu hâlâ aklım almıyor. Kocaman bir kamyonun önünde bitivermiştik… Kornayla birlikte farlar otomobilin içini doldurmuştu. “Demek bizim ölümümüz de böyle olacakmış” dedim içimden. Sağ elimle arabanın ön panelinden sıkı sıkıya tutunurken ayaklarımı da direttiğimi hatırlıyorum. Ondan sonra dünyam karardı. Gerisini hatırlamıyorum. Bir müddet sonra gözlerimi açtığımda nerede olduğumu filan hatırladım… Evet… Köye gitmek için yoldaydık biz… Kamyon çıkmıştı önümüze… Üzerimde deri ceketim vardı. Ama şu yerde ve sırtüstü yatıyordum. Bir his “sakın arkana dönüp bakma!” diye doldu kalbime. Bu bir his değil de bir fısıltı mıydı yoksa? Başımı çevirmek için müthiş gayret ediyordum. İçimde korku fırtınaları kopuyordu… Dişlerimi sıkarak canımı dişime takarak; yüreğimden bir şeyler koparak da olsa başımı çevirip baktım… Üç dört metre ötede yerde hareketsiz yatan kimse hiç de yabancı değildi… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.