“Ateş almaya mı geldin?”

A -
A +
“Fakirler sabun olmadığı için çamaşırını külle yıkıyordu. En iyi kül meşe odunundandı...”
 
 
Çocukluğumun Anadolu’sunda bizim Akseki yöresinde şahit olduğum fakirlik ve halkın çaresizliğini anlatmaya devam ediyorum...
O eski dönemlerde, başı ağrıyan bir kişi olursa, alnını ustura ile ince çizgi hâlinde diler, kan dışarıya doğru fışkırırdı. Hasta da kendisinin rahatladığını söylerdi.
Bel ağrısına yakalanan kişilere de içine pamuk dolu bir bardak hazırlanır, sonra da pamuk tutuşturulur ve ağrıyan yere yapıştırılırdı. Pamuğun yanması bitince, bardak kaldırılır, bardağın yeri de şişer ve mosmor olurdu.
Bite karşı o yıllarda bulunan ve tifo hastalığından kurtaran DDT ilacı daha bilinmiyordu. Gazi ya da savaşta kocaları şehit olan dul kalan kadınların çoğu aç ve perişandı. Kötü beslenmeden, daha doğrusu beslenememekten dolayı zayıf ve cılız kalmış insanlar, özellikle kış aylarında, günlerini balkonlarda bit ayıklamakla yani bit öldürmekle geçirirlerdi.
Fakir fukaranın sabunları olmadığı için çamaşırlarını külle yıkıyorlardı. En iyi kül meşe odunlarından olurdu. Ama onlar buna bile önem verecek yapıda insanlar değildi. İnsanlar birbirinden ödünç kül alıp verirlerdi.
Bu komşularımız reçine alacak bilgi ve beceriden bile mahrumdu. Belki de bilgileri vardı da, ağaçlarından reçine toplama alışkanlıkları ve kültürü yoktu. Annem ise çamaşır kazanına meşe külünün yanında reçine de eklerdi. Eğer çamaşırlar beyazlaşmazsa sabun sürer, sonra da tokaçla tokaçlardı. Sabun nadir kullanılırdı. Çünkü çamaşır yıkarken sabun kullanacak kadar lüks bir yaşantımız yoktu.
Külün bir diğer yararı da, kor hâlindeki ateşin sönmemesi için, içinde saklanmasıydı. İnsanlar birbirine ateş almaya giderler ve ateşin sönmemesi için çabuk geri dönerlerdi.
“Ateş almaya mı geldin?”, “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” sözleri o günlerden kalmadır.
Sabunu geçelim… Her şeyden önce, çamaşır yıkamak için doğru dürüst su bile yoktu. Köyün su yolunu Bizanslıların yaptığı söylenirdi. Zaman içinde su yolu ağaç köklerinden ve saçaklarından dolayı tahrip olmuş, yılanlar, kurbağalar yuva yapmıştı.
Su doldururken, bazen fare ve kuş ölülerine bile rastlanırdı. İnsanlar içme suyu için, sabahlara kadar bekler ve bazen tartışma çıkar kavga ederlerdi.

Yorgun argın ekin tarlasından gelmiş kadınlar, bırakın yemek yapmayı, içecek su bile bulamazlarsa ne yapabilirlerdi ki! DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.