“O alıp bıraksın avucuma!..”

A -
A +
 Kura torbasına elimi attım… Torbanın içinde düz tuttum… Düşündüm ki "o alıp koysun avucuma…”     Hacet namazını dün anlattığım gibi tamamladım… Ama bu arada o “Dede” değimiz Mehmet Ağabey namazı çoktan tamamlamış cami çıkışında beni bekliyordu. Hatta “Haydi hoca haydi, ne çok sürdü hacetin” diye de takıldı… Namazı bitirip camiden dışarı yürüdüm ama Mustafa Necati Ağabey “kura çekene kadar “dünya kelamı konuşma” demişti. Dede dediğimiz ağabey bana “konuşsana dilini mi yuttun” diyordu… Ben ona sadece mahcup tebessüm ediyor, dua ediyor gibi mimik yapıyordum… Allah'tan fazla üstelemedi… Bölüklerimize gittik ama herkes bir telaşta idi… Ben, “bana kimse soru sormasın da dünya kelamı konuşmak zorunda kalmayayım” diye kenarlarda durmaya çalışıyordum... Arkadaşların da dikkatini çekmişti. “Korkudan garibim dili dişi kilitlendi” gibi takılanlar da oluyordu… “Canın sağ olsun, takma kafana!” diyen de… Bu arada kulağımız çekilen kuralardaydı… Kura heyetinde üç kişi mi ne vardı… Kurayı çekiyor, minicik rulo hâlindeki kura notumuzu açmadan komutana uzatıyorduk. O da hiç okumadan kâğıdın arkasına yaka numaramızı yazıyor ve kurayı belirledikten sonra karşısındakine şakalaşarak açıklıyordu… Üç yüz kişilik kura tamamlanmıştı… Artık İstanbul ismi okunmuyordu… Kimileri “saydık elli kadar oldu” diyordu… Gerçekten de geride sekiz yüz kişi vardı… Ve bir daha hiç İstanbul kimseye çıkmadı… Türkiye’nin değişik vilayetleri de çıkıyordu ama Şırnak, Kızıltepe, İdil, Hakkâri, Siirt gibi isimler daha çoktu… Ve sıra bize yaklaştı… O “Dede” dediğim Mehmet Ağabey benden iki sıra öndeydi… Yani o kura çekecek, sonra bir kişi daha çekecek, sonra ben çekecektim… Hani derler ya, koyun can derdinde kasap et derdinde… Bizler gönlümüze göre bir yer çıkmazsa diye endişe içindeyken kurayı açıklayan zannedersem binbaşımız, heyecanı yatıştırmak için olsa gerek hemen herkese şaka yapıyor ters köşe ediyordu… Ama sonunda kesin kurayı, resmiyet kazanan sesiyle açıklıyordu… O Dede kurada “Şırnak” çekmişti… “Sağlık olsun komutanım” dedi… Vatanımızın her yeri bizim için aynı… Bir tuhaf oldum… Öyle ki ondan sonraki arkadaşın nereyi çektiğini hatırlamıyorum… Sıra bana geldi… Adım okundu… Kura torbasına elimi attım… Elimi torbanın içinde düz tuttum… Dedim ki içimden “o alıp bıraksın avucuma…” Böyle bir teslimiyet, böyle bir inanç… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.