Bir devrin hikâyesi...

A -
A +
“Yorgunluğumuzdan istifade edip kanımızı emerek karınlarını küp gibi ettiklerini gördük!..”
 
Sene 1934... Kardeşim Ahmet Ragıp ile Yanık Kışla köyündeki teyzemizi ziyaret etmeye karar verdik. Yanık Kışla köyü Ayvalı’ya 30-40 kilometre uzaklıkta, Tarsus kara yoluna yakın bir yerdedir. Ancak yaya olarak gitmemiz gerekiyordu. Annemizden izin alınca o yol bize kolaydı. Annemden izin alarak yola koyulduk. Teyzemizi göreceğimizden çok neşeliydik.
Bir hayli gittikten sonra Yenihan denen mevkide kara yoluna ulaştık. Sevine sevine devam ederken arkamızdan bir tahtacı arabası yetişti. O zaman kamyonlar fazla yoktu. Çamalan köylüleri kereste işleriyle uğraşırlardı. Keresteleri de kereste taşıyacak şekilde yapılmış katır arabaları ile taşırlardı. Ön ve arka tekerleklerin arasına uzatılmış bir iki kalastan ibaretti. Arabacı bizi görünce durdu. Nereye gittiğimizi sordu.
“Yanık Kışla’ya” deyince bizi arabasına bindirdi.
Rahat olmayalım diye de altımıza çul-çaput bir şeyler koydu.
Fakat yürümek bize arabadan çok rahattı.
Araba gittikçe üzerinde oyuncak gibi zıplıyoruz ve de karnımızda ne varsa birbirine karışıyordu. Neyse geleceğimiz yere gelince;
“Sağ ol” diyerek indik.
Yanık Kışla yola uzak değildir. Yirmi dakika sonra oraya vardık. Rahmetli teyzem bizi çok güzel karşıladı, kucaklayıp öptü. Annemi sordu. Akşam olunca yatağımızı Ali Rıza Ağabey'imin şahininin yanına yaptı.
Çok güzel bir kuştu, ayaklarında ziller vardı. Ali Rıza Abi'miz onunla keklik avlıyormuş. Yorgunluktan derin bir uykuya daldık. Sabahleyin yorganı çevirip baktığımızda davetsiz misafirlerin gece yorgunluğumuzdan istifade edip kanlarımızı emerek karınlarını küp gibi ettiklerini gördük.
Sıralanmışlar keyif çatıyorlardı. Alelacele hepsini telef ettik. Ettik ama görürlerse ne diyecektik. Bereket yüzümüze bir şey demediler. Ertesi gün sabahı zor ettik. Ortalık aydınlanınca baktığımızda yine durum aynıydı. Birkaç gün kalmak için çektiğimiz zahmeti unutarak dönmeğe karar verdik. 
Teyzemler ne kadar ısrar etseler de biz kararımızdan dönmedik. Demek ki o arabacının altımıza verdiği çul-çaput bit yuvası imiş. Rahmetli annem temizlemek için zahmetlere girmişti. Mekânı cennet olsun. Bundan evvelki bit badiresini yazmıştım. 1944 yılındaki badire daha enteresandı… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.