Sevgiyi beslemek için...

A -
A +
“Ruhum bunalıyor” dedi ve ekledi: “Buraları çok özlüyorum. Ayranını ayrı suyunu ayrı...”
 
 
Yorgun semtin üzerine bir daha baktı delikanlı. Karşısında yağız tepelerin eşiklerinin denize karışmasını seyrediyordu. Akçaağaç’ın üzerinde çalıkuşları şakıyordu. Arkasında "çalı sakallı" bir adam karşısında bir ihtiyarla sohbet ediyordu.
Yürüdü delikanlı ardından ayaklarını sürüye sürüye, ceviz ağacının gölgesinde durup üç yapraklı bir dal kopardı. Ayaklarında güç kalmamış gibi duruyordu. İnce bir rüzgâr savurdu saçını, rugan ayakkabısı dakikalar içinde toza bulandı. Aldırış etmeden devam etti. Yüreğinde bin yıllık bir hüzün büyütüyor gibiydi. İnce kaşlarını düşürerek tepelere bakınıyordu. Nereye giderse gitsin peşini bırakmıyordu bu köy. Nerede olduğunun önemi yok, dönüp dolaşıp yine kendini bu köyde buluyordu. Üzülüyordu biçare hâline ama ne fayda, belanın püsküllüsü sırtındaydı. Son yudumunu da aldı çaydan. Neden sonra ulaştı dere yatağındaki söğüde, ceviz ağacından kopardığı yaprağa baktı yine.  
“Ruhum bunalıyor” dedi, “buraları çok özlüyorum. Ayranını ayrı özlüyorum suyunu ayrı.”
Söğüdün dibine kadar sokuldu. Püsküllü ağacın gövdesinde kazınmış iki ismin baş harfi vardı. Nasırlı elleriyle okşadı harfleri… Umutsuz bir sabırla kavuşmayı beklemeyi hayal etti. Ne gelirdi elden, beklemekten başka. Burada buluşup kucaklaşacaklardı ama kavuşma gününe çatamamıştı bir türlü. Kırlangıca benzerdi sevgilisi. Göçerdi. Zaman zaman, elinden kaçırdığına yanardı ama ne çare, elinden saldım mıydı giderdi kırlangıç güzel olan her şey gibi. Kilometrelerce koşmuş da ulaşamamış gibi yorgun, asırlarca beklemiş kadar durgundu. Gökyüzüne çevirdi gözünü bu sefer. “Ben miydim o kuşu salan. Gökyüzündeki bulutlarda mı süzülüyordu şimdi sevgim?” dedi. “Bir oraya bakınca görüyorum düşünü kentler ötesinden. Daha ne kadar bekleyeceğim?” diye mırıldandı. Gökyüzü daha ne kadar saklar sevgiyi. Göz pınarlarında buğulanma oluştu, gırtlağı yandı, söğüdün önüne oturdu...
Derin derin nefes almaya başladı, sıkışan göğüs kafesini ferahlatmak için. Dereye yansıyan söğüdün gölgesi kıvrım kıvrım yayılıyordu. Derenin çağladığı keskin taşların üzerine tereler yapışmış, eşiklerde dizilmiş eğrelti otları bir deli rüzgârla savruluyor çirim toprakların üzerine devriliyordu. Göz pınarları bir daha doldu, “insanın ruhu nasıl daralır beklemekten?” dedi. Beklemek güzeldi aslında sevgiyi beslemek için...
           Salih Sezgen
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.