Tababetten hitabete…

A -
A +
“Biri ya kereste olacak, ya kalas kalacak, öbürü hâllere, sırlara açık, eşref-i mahlûkat!”   Erzurum’da talebeyim, “aman bir yere kaybolmayın" dediler, "Ahmet Tevfik Başkan gelecek yukarıya.” Seminer mi verecekmiş ne? Yani tam da sırası, imtihanlar sıkboğaz etmiş, kitap ezberliyoruz rüyalarımızda. Bu arada arkadaşlara soruyorum: "Bu Ahmed Tevfik de kim ya?" "Bilmiyor musun" dediler, "koca Hacettepe’ye meydan okumuştu, üç beş arkadaşıyla." O günlerde Hacettepe’de sol örgütler hâkim, milliyetçileri derse sokmuyorlar. Onlar da inatla ve ısrarla geliyor, dövülüyor ama dönmüyorlar. Eğer burası vatansa terk etmeyecek, bırakmayacaklar. Ya yarın bir genç "siz zamanında neden sahip çıkamadınız" diye sorarsa... Karşıt görüşler önceleri taşla sopayla saldırıyor, sonra tabanca bıçak gösteriyorlar. Bunlar da dik duruyor, karşılık veriyor. Olaylar olaylar... Derken Ahmet Tevfik’i adam yaralamaktan içeri alıyorlar. Görmedim duymadım dese bir şey yok, ama bu "Müslüman yalan söylemez" deyip dosdoğru anlatıyor. Adalete güveniyor zira. Eh sen "yaptım" dersen hâkim n'apsın, cezası kesiliyor. Tamam ona da kabul ama dönemin Bakanlığı “öldürülsün” diye Hakkâri Cezaevine nakil çıkarınca... Oturup Başbakana (Ecevit) mektup yazıyor. Üslubu tehditkâr bulunuyor, bir ceza da oradan alıyor, yıl katılıyor yılına… Bunları duyunca merak etmeye başladım. Gelgelelim teşkilat, doktrin, propaganda işlerinden anlamam… ''Dokuz Işık''ı bile sayamıyorum. Bi de soru sorarsa iş aldık başımıza. Neyse geçip amfiye oturduk, bir arkadaş eşikte bekliyor, derken ceketinin düğmelerini ilikledi, bize “kalkın” gibilerden işaret çaktı “geliyor!” Çengel bıyıklı, kartal bakışlı, kruvaze ceketli, bozkurt rozetli birini bekliyorum. Baktım güleç yüzlü, hafif tombulca, hırkası anne işi hatta. “Hayır arkadaşlar hayır” dedi, “lütfen oturun, kalkmayın ayağa. Bi tanışalım demiştim, beraberiz bundan sonra.” Rahatladım. Bildiğin yurdum insanı, bunlardan çok var Gürcükapı’daki tablacılar arasında. Kürsüye gitmedi, tahtaya bir çöp adam çizdi, öbür tarafa da bir kütük karaladı, şöyle budaklı mudaklısından. Dedi ki: “Bakın bunda karbon, oksijen, hidrojen, sodyum, potasyum var. Bunda da aynısından. Biri ya kereste olacak, ya kalas kalacak, öbürü hâllere, sırlara açık, eşref-i mahlûkat! Evet arkadaşlar bugünkü mevzumuz Amentü billah!..'' Bizi hem ağlattı, hem güldürdü, çok nüktedandı, hitabet yakışıyordu ona. Sesi gür ve Davudî, bir konuşuyor mısra mısra… Meğer babası Mehmed Rasim önemli bir şairmiş, kendi de şiir yazmış mahpus damlarında.

Soyadı Ozan'dı. İsmiyle müsemma. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.