“Paramız nasip olsun...”

A -
A +
“Sonradan anladım ki müesseseyi biliyor, Enver Abi'yi tanıyor, seviyor...”
 
Erzurum’da talebe iken tanıştığım rahmetli Ahmet Tevfik Ozan ile ilgili mini hatıramı anlatmaya devam ediyorum...
O günlerde Türkiye gazetesi abonelere posta ile ulaşırdı. On gün evvelki gazeteyi okurduk...
Ve beklenen hamle yapıldı, gazete dağıtım ağıyla Anadolu'ya yollandı. Üçgen çadırlı gazete kamyonları (AS 600) olurdu hatırlar mısınız? Saat 15.00 civarında ana bayi önünde durur, balyaları kaldırıma yuvarlar, aceleyle bir sonraki durağa... Erzurum'da kışın saat ikide ikindi okunur, daha gazeteleri sayamadan hava kararır, bir koşu ki soluk soluğa...
Allah rahmet eylesin bir marangoz amcamız (Sırrı Kaplan) vardı, yazıhanesini büro yapmıştı. Etrafında birkaç vefakâr dadaş, kime satarız, nasıl dağıtırız telaşında... O gün "verin bana da" dedim, "giderken dağıtayım berbere, kasaba..."
"Bedava yok" dediler, "satabiliyorsan sat, parasını al."
"Yaa bunlar ne ki" dedim "iki kahvelik işi var."
"Biz İstanbul'da iken var ya..." muhabbetlerine girdim. Bol keseden üfürüyorum. Bi “yazıyooo!” çektim, "ooo, tamam sen olmuşsun" dediler, "hemen fırla!"
Cennet Çeşme’den indim, Bakırcı Camii'ni geçince İspirlilerin takıldığı bir kıraathane var. Ara sıra çay içiyoruz, ocakçının gözü aşina. “Altı üstü bi gazete değil mi canım, alır herhâlde, kıracak değil ya...”
Erzurum da havalar ayazdır, kahveler hamam. Yaldız boyalı sobalarda Cizre kömürü yanar. Çay var, şeker var, yani tam gazete okunacak hava. “Kesin on tane satarım...” Eyvah, döndüm dolaştım bakan yok, kahveci de meşgul, su mu çekiyor ne kazana?.. Evet İstanbul'da satılır ama vapur yolcusu onlar…  Neyse siftahsız çıktım, belli ki kolay olmayacak. “Fazla mı atıp tuttuk?” Derken arkamdan bir ses “bi gazete versene bana!"
Baktım, Aaaa Ahmet Tevfik Ozan.
-Kaç para?
-Abi önemli değil.
-Tamam senin için önemli değil ama benim için önemli. Paramız nasip olsun hayra...
Sonradan anladım ki müesseseyi biliyor, Enver Abi'yi tanıyor, seviyor.
Ahmet Tevfik Ağabey yaşça bizden büyük olsa da iki sınıf altımızdaydı galiba (içeride 7 yıl yatınca). Kayseri, Kırşehir ve Ulucanlar'da ömrü çürümüş, Mamak’ta hücreye tıkmışlar hatta. Ahmet Arvasi Bey’i, Muhsin Başkan’ı onun ağzından dinleyebilsek ne vardı. Gelgelelim Erzurum’da durmadı, aldırdı kaydını, Gevher Nesibe’de devam etti yola.
Kayseri’ye, bilahare Elaziz'e yerleştiğini duyduk. Şiir kitapları çıkarıyor, edebî sohbetler yapıyor, yol gösteriyordu şair adaylarına.
Geçen vefat ettiğini duydum, cuma vakti… Allah rahmet eylesin. Taksiratı af, mekânı cennet; derecesi âli ola.
          Rumuz: “Doktor”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.