Çocuklar hiç korkutulur mu?

A -
A +
“Şimdi siz olun da, orman koruma memurlarını sevin bakalım! Çocuklar böyle korkutulur mu?"
 
 
1950 yıllarındaki iktidar değişikliğinden sonra, ormanları koruma görevi, şimdi gördüğümüz Orman Koruma Memurlarına verildi. Koruma Memurları şimdi tabanca taşırlar. Hâlbuki ilk yıllarda mavzer taşırlardı. Babam orman bakım memurlarına doğal olarak çok kızıyordu. “Bunlar devlet memuru değil, âdeta eşkıya!" derdi.
Bana göre bu sözlerinin altında sadece kızgınlık değil, kıskançlık da vardı. Orman Koruma Memurları ile ilgili bir hatıramı aktarmak istiyorum...
Yaz başlarında, dört-beş yaşlarındayken yine Antalya Salamut'a taşınmıştık. Burada köylerden gelip ağaç kesimi yapan insanlar olurdu… Onların ağaç kesimi yaptıkları yerde büyük tahta parçaları oluyordu. Ben küçük kız kardeşimi yanıma alarak, bu tahta parçalarını getirip yakmak için Selâm Ağacı denilen yere gittim. Amacım tahta parçaları getirmekten daha çok, ninemden aferin almak, belki de karşılığında bir bardak sütü ödül olarak içmekti.
Sanırım, kardeşim en fazla üç, ben de beş yaşlarında olmalıydım. Talaşları ipe yığmış ve sırtıma almak üzereydim. Birden belenin başında tüfekli, üniformalı birkaç kişi gördüm. Önce pek umursamadım. Çünkü yasak bir şey yapmıyordum. Birden “Yakalayın şunları!" diye sesler duymaya başladım.
Bağıranlar Ormancılardı. Bir taraftan bağırırken, diğer taraftan düdük çalıyorlardı. Dağlarda yankılanan sesler, şiddetini artırıyor, korkunç bir gürültüye dönüşüyordu. En azından korkunun etkisiyle, çocuk hâlimle ben öyle hissediyordum.
Biz talaşları attık, kaçmaya başladık. Kardeşim koşamıyordu. Ben kız kardeşimi sırtıma alıp kaçmayı sürdürmeyi düşündüm. Fakat gerek gücüm yetmediğinden, gerek korkudan, gerekse yol olmadığından sürekli düşüyordum. Bir taraftan da ağlıyorduk.
Sonunda, düşe kalka obamıza geldik, her tarafımız yara bere içinde kalmıştı ve çok korkmuştuk. Zaten onların amacı da oydu. Şimdi siz olun da, orman koruma memurlarını sevin bakalım! Çocuklar hiç korkutulur mu? Bu yaşadıklarım körpe beynimin derinliklerine kazınıp kaldı...
Aradan yarım asırdan fazla bir süre geçti. Ama çocukluğumdaki o kötü anılar azalmadığı gibi canlılığını hem korudu, hem de arttı.
Aynı yaşlarda, başıma gelen ve "Köylü çocuğuna verilen efendilik rüşveti!" diye isim verdiğim hatıram da yine dönemin "tütün kolcularıyla" ilgilidir. O devirde, şimdi de olduğu gibi, izinsiz tütün ekmek suçtu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.