Korktuğum başıma geldi!..

A -
A +
“Korktuğum başıma gelmişti. Çanta benim değildi. Açılmıyordu. O an iki şeye üzüldüm!..”
 
Yıllar önce bir otobüs yolculuğu yaşamıştım… Halamın oğlundan emanet aldığım bont çantayla üç günlüğüne memleketim Giresun’a gitmiş işlerimi halledip tekrar İstanbul’a dönüş için yola koyulmuştum.
Bindiğim otobüste her nasılsa o gün sanki bütün yolcuların elinde birer bont çanta vardı. Gerçi o yıllarda bont çanta modaydı. Ben de zaten onun için halaoğlundan emanet istemiştim…  Emanet çantamı, otobüste koltuğumun hemen üzerindeki paket rafına bırakmak istedim ama muavin izin vermedi. Diğer yolculara da aynı şekilde tek tek engel oluyordu: “Ani bir fren filan olur bir yolcunun kafasına düşer al başına bela” diyordu ki haklıydı.
Baktık bu böyle olmayacak, çantalara bir yer bulmasını söyledik. Galiba bagajda da yer kalmamış ki, çantalarımızı en arkadaki koltukların, gerisinde şoförlerin dinlendiği yere istif etmeye başladı... Üst üste sıralanmış neredeyse on beş yirmi çanta vardı…
Buraya kadar her şey normaldi. Uzun sürecek yolculuğun çoğunu uykuyla geçirerek mola yerlerinde durarak Gebze’ye kadar geldik. Ondan sonra bir daha uyuyamadım.
Bu arada şöyle geri dönüp çantaların olduğu bölüme baktığımda, çantaların bir hayli azalmış olduğunu gördüm. Dört veya beş çanta vardı... Demek ki, Ankara’dan itibaren, çeşitli yerlerde inen yolcular, çantalarını da birlikte almışlardı.
Gerçekten de yolcu sayısında da gözle görülür bir azalma olmuştu... Harem’e geldiğimde iki çanta kalmıştı. Biri benim çantam, diğeri de benimle birlikte sahibinin aldığı çantaydı.
Peronun hemen karşısındaki Gebze-Harem hattında çalışan minibüslerden birine binip Acıbadem’e kadar geldim. Evimiz, biraz yukarıdaydı. Patika yoldan, kendi sokağımıza çıktım. Evimize elli metre ya var ya yoktu... O zaman aklım başıma geldi... Dikkat ettim, elimdeki çanta oldukça hafifti... İçim bir hoş oldu... Hemen durup çantayı dizimin üstüne koyup şifresini kontrol ettim... Korktuğum başıma gelmişti işte. Çanta benim değildi... Açılmıyordu! O anda, iki şey için üzüldüm. Birincisi, emanet aldığım çantayı kaybetmiştim. Halamın oğluna çok mahcup olacaktım. Diğeri de kaybettiğim çantanın içinde iyi para vererek aldığım bir deri mont vardı. O montu çok seviyordum... Dedim ki kendi kendime: “Ben bu çantayla eve gidemem. Çoluk çocuğu kendime güldüremem!..” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.