Babamın tırnak makası

A -
A +

Bazı insanların bazı konularda prensipleri olur. Hatta bu prensipleri de çevresindeki herkes bilir. Siz ne kadar prensiplisiniz bilemem ama, prensip sahibi olmak öyle her babayiğidin harcı değildir. Prensip sahibi insanlar gerçekten ne zaman ne şekilde hareket edeceğini, neyi nereye koyacağını, aradığında neyi nerede bulacağını iyi bilirler. Ama prensip sahibi olmak, az sonra okuyacağınız hatıradaki babanın yaptığı gibi değildir. Bugünki hatıramız da, prensip (!) yüzünden evin altını üstüne getiren, hatta çoluk çocuk herkesi haşlayan bir babaya ait. Balıkesir'den Semih Aydın'ın hatırası... "Vakit ikindi üzeriydi. Annemin balkondan seslenmesiyle moralimiz bozuldu: -Haydi Semih kardeşini de çağır. Sofra hazır. -Az daha kalamaz mıyız anne? -Yemekler soğuyor oğlum. Biz o yaşta yemeğin soğumasını, sofradakilerin bekleyeceğini değil, elbette oyunu düşünüyoduk. Oyunun bozulacağı için biz üzgün, oyun arkadaşlarımızın moralleri bozuktu. Ama ne yapabilirdik. Eve geldiğimizde, babamız çorbayı içmeye çoktan başlamıştı bile. Hatta biraz da neşeliydi. Kimbilir bir alacağını mı ödemişti, ya da bir yerden para mı bulmuştu, bilemiyorum. Yoksa babaların sevinci neden olur ki? Yemek sonrası, sokaktaki oyun dağılmış olduğu için dışanrı çıkmakta acele etmedik. Hatta kardeşim somyaya uzanmıştı bile. Ben de oturmuş televizyon izliyordum. Bir ara babamın sesi duyuldu: -Hanım, tırnak makasım nerede? Her zaman söylenebilen sıradan sözdü bu. Az sonra annemin sesi duyuldu. Bilmediğini söylüyordu kadıncağız. Ama birazdan ikisi el birliğiyle bulurlardı tırnak makasını. Babamın sesi tekrarlandı: -Yahu tırnak makasım nerde? Hey çocuklar, nerde oğlum tırnak makası? Bu söz bize bir ikazdı. Yani, bırakın televizyon izlemeyi ya da yan gelip yatmayı da, tırnak makasını aramaya başlayın demekti. Canımız sıkıla sıkıla tırnak makasını aramaya başladık. Nerden bileceğiz tırnak makası yüzünden başımıza gelecekleri. Babam bir kere öfkelenmişti. Tamamdı artık. Elini götürüp ceketinin sol cebine atıyor, kurcalıyor kurcalıyor boş olarak geri çekiyor sonra bir kat daha öfkeleniyordu: -Benim tırnak makasım cebimde yok. Kim aldı, nerede bu makas? Her birimiz artık masaların çekmecelerini, dolapların gözlerini, kutuların içini falan arayıp duruyoruz. Ama Allahın belası tırnak makası yok. Normal zaman olsa söylemek kolay, "Yahu baba bırak şimdi tırnak makasını, bulunca kesersin tırnaklarını" Ama öyle öfkelenmiş ki, bir kelime edersen ensende şaplağı görürsün. Orayı kurcala, burayı karıştır nafile. Tırnak makası diye bir şey yok. Babam ceketinin başında öfkeli halde bizim şaşkın hareketlerimizi takip ediyor. Arada bir de köpürererek haykırıyor: -Hanginiz aldı bu makası cebimden? Mırın kırın bir ses: -Bil-mi-yoruz ba-ba... Derken fazla sürmedi, şaplağı ensemize yedik. Biz bir köşede ağlamaya başladık ama tırnak makası yine bulunamamıştı. "Akşama o makası bulmanızı istiyorum, yoksa fena olur" diyerek kapıya yönelen babam bir yandan da ceketini giyiniyordu. O anda bir şey oldu. Sol elinde tırnak makası olduğu halde, bize bakıyordu. O da mahçup olmuştu galiba. Biz de anlamıştık meseleyi. Babam prensip sahibiydi. Tırnak makasını hep aynı cebine koyardı. O sebeple de bir kez olsun diğer cebine de bakmaya lüzum duymamıştı. Ta ki ceketi giyip de elini farkında olmadan cebine atana kadar. -Bunu sağ cebime kim koydu, dedi öfkesi geçmiş sesle. Bu aynı zamanda sorunun çözüldüğünü açıklıyordu. Oysa babamın saçma bir prensibi yüzünden yediğimiz yemek de, iki kuruşluk keyfimiz de alt üst olmuştu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.