​“Kullarımdan gereği gibi şükreden azdır”

A -
A +
"Sana ihsânda bulunan kimseye teşekkür et. Sana teşekkür eden kimseye ihsânda bulun..."
 
Mehmed Emîn Efendi Seksenbirinci Osmanlı Şeyhülislâmıdır. Gözlük kullandığından dolayı “Camgöz” diye bilinirdi. 1117 (m. 1705)’de Edirne’de doğdu. 1191 (m. 1777)’de Bursa’da vefât etti. Emîr Sultan Kabristanı'nda medfûndur. Bir dersinde şöyle anlattı:
Şükür, insanın, kendisine nimet vereni düşünmesi ve o nimeti göstermesidir. Şükür üç kısımdır. Kalp ile olan şükür, nimetin Allahü teâlâdan olduğunu düşünmek, dil ile olan şükür, nimeti vereni medhetmektir. Azâlarla olan şükür, bunların Allahü teâlânın nimeti olduğunu bilip, ne için yaratılmışlarsa o işte kullanmaktır, insanın kendisinden üstün olanlara şükrü (teşekkürü), hizmet, övme ve duâ ile olur. Kendisi ile aynı derecede olanlara şükrü (teşekkürü), mükâfatla olur. Kendisinden aşağı derecede olanlara şükrü (teşekkürü), karşılık vermek sûretiyle olur. Kulun, Allahü teâlâya şükrü; kendisinde bulunan nimetin Allahü teâlâdan geldiğini bilmek, âzâlarını O’nun râzı olmadığı şeyleri yapmaktan menetmekle olur.
Birinci derecede şükür, Allahü teâlâyadır. Sonra, Allahü teâlânın nimeti kulun eline geçmesine vesile kıldığı kimseyedir. Bunun için Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: 
“İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmemiş olur.” Diğer bir hadîs-i şerîfte; 
“Sana ihsânda bulunan kimseye teşekkür et. Sana teşekkür eden kimseye ihsânda bulun” buyuruldu.
Allahü teâlâya şükrün gayesi, O’na karşı şükür vazîfesini yerine getirmekten âciz olduğunu itirâf etmektir. Allahü teâlâ, İbrâhim sûresinin beşinci âyet-i kerîmesinde meâlen; 
“Andolsun, biz Mûsâ’yı (Kavmini karanlıklardan nûra çıkar ve onlara Allahın nimet ve belâlarını ve kendilerinden önce gelen ümmetlerin başına indirdiği felâket ve nimet günlerini hatırlat) diye mucizelerimizle gönderdik. Şüphe yok ki, bu hatırlatışta, belâlara çok sabreden ve nimetlere çok şükreden herkes için, çok ibretler vardır” buyuruyor.
Bazıları belâ ve musibet gibi görünse bile, Allahü teâlânın bir nimetidir. Bu sebeple sâlihlerden birisi “Ey vermemesi vermek, belâ ve musibeti nimet olan Allahım!” demiştir. Allahü teâlâya karşı şükür bu derece zor olduğu için, cenâb-ı Hak, Sebe sûresinin onüçüncü âyet-i kerîmesinde meâlen; “Kullarımdan (gereği üzere bana bol bol) şükreden azdır” buyuruyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.