Mısır'da İhvan'ın yolunu kesenler, Suriye'de IŞİD'in yolunu açanlardır...

A -
A +

Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da yaşananlar günümüzün uluslararası sistemi açısından iki gerçeğe işaret ediyor. Birincisi; uluslararası düzeni ayakta tutacak nitelikte etkili kurallar bütününün yoksunluğu diğeri de kuralların yetersizliğinde veya yoksunluğunda devreye girebilecek ve düzen sağlamaya katkı sunabilecek güç dengesinin sağlanamayışı. Bu iki eksiklik, uluslararası düzeyde düzensizliği besleyen ve her geçen gün derinleştirerek birden çok coğrafi bölgenin siyasal ve toplumsal çözülmelerini hızlandıran temel etken durumunda.
Aslında bu durum tıpkı termodinamiğin düzensizliğini tarif eden entropi yasası gibi uluslararası ortamın da düzensizliği içselleştirme eğilimine girdiğini gösteriyor. Bu noktada esas olarak, temel refleks, düzen sağlamayan veya düzeni bozulan devlet yapıları üzerinden çıkar devşirebilmek. Buna üretici veya faydalı kaos da deniyor. Yani belli bir kurala bağlanamayan ve düzen sağlanamayan yapılar için daha fazla ısrarcı olmak yerine "bırakınız dağınık kalsın ve hiç değilse bu dağınıklığın ürettiği kaostan çıkar devşirme imkânını ayakta tutabilelim" anlayışının öne çıktığını görmekteyiz. Bu anlayış bugün en çarpıcı biçimiyle Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da yaşanıyor. Aslında daha geniş olarak Tüm İslam coğrafyasına yayılma eğilimi gösteriyor.

Bu durum; mevcut devlet yapılarının sarsılmasına, ortak paydada buluşabilen toplulukların millet olma vasfının zedelenmesine yol açıyor. Devlet yapıları çözülüyor ve aynı devletin uluslararası hukuk açısından hükümranlık hakları ve sınırları aşınıyor ve geriye fiiliyat da çökmüş devletler (failed State) kalıyor. Bunun en çarpıcı örneğini Libya, Irak gibi ülkelerin yanı sıra Suriye oluşturuyor. Suriye'nin Esad yönetimi, hem hükümranlık alanlarındaki denetimi yitirmiş olmasıyla hem de kendi halkına yönelik sınırsız saldırganlaşmış tutumuyla meşruiyetini kaybetmiştir. Ancak bu durum, beklenildiği gibi yönetim veya rejim değişikliğine yol açmamıştır veya beklenildiği kadar hızlı gerçekleşmemiştir. Bunun nedenlerini irdelediğimizde görmemiz gereken Suriye üzerinden saflaşan ve çıkar hesapları yapanların kaygılarıdır. Bu kaygı Esad'ın gitmesinden daha çok kimin geleceğinin kaygısıdır. Esasen kaygı, demokrasinin gelmesi kaygısıdır. Kaygı, millet iradesinin tecellisi kaygısıdır. Kaygı, kontrolü yitirme kaygısıdır. Üstelik ortada Mısır deneyimi vardır. Suriye üzerinden hesap yapanların Mısır'dan çıkarttıkları sonuç ve bunun neden olduğu temel kaygı; İslam'ın şiddet yerine demokrasiyle buluşmasıdır. İhvan'ın Mısır'da izlediği yolun Suriye'de yaşanması kaygısıdır. Önce Mısır'da İhvan'ın yolu kesilmiş, sonra da Suriye'de olgunlaşması, ete kemiğe bürünmesi engellenmiştir. İhvan'ın sandıktan çıkması, millet iradesinin iktidara yansıması, İslam'ın demokrasiyle hemhal olmasından korkulmuş ve birbirine benzemeyen aktörler (İsrail, Suudi Arabistan, Esad, İran, İngiltere ve Batı) darbeyi desteklemiştir. Oysa demokrasi uzun solukludur. Sabır ister, İhvan da kendi içinde değişim yaşayarak bu sürece uyum sağlama çabasındayken önünün kesilmesi açık bir halk iradesi korkusudur. Bu korkuyu besleyen bir diğer faktör uluslararası düzeyde Türkiye Mısır yakınlaşmasıdır. Özellikle Türkiye'nin İslam ve demokrasi deneyiminin model olması korkusudur. Hatırlayalım... İhvan'ın seçimi kazanmasından sonra Mısır'a yaptığı ziyaretinde havaalanında coşkulu kalabalığa hitap eden Başbakan Erdoğan; Mısır halkına Türkiye deneyiminden yola çıkarak "demokrasinin teminatının laiklik olduğu ve laiklikten korkulmaması" vurgusu yapması dikkat çekmişti.
Tüm bunların bir sonucu olarak Suriye üzerinden siyasi bir laboratuvar ürünü olarak silahlı örgütler sahaya sürülmüş bunlar eliyle Suriye'de geniş halk kitlelerinin hak ve adalet arayışı perdelenmiş, Suriye muhalefetinin siyasi açıdan ete kemiğe bürünmesi engellenmiş, bu örgütler yoluyla sözde İslam adıyla katliamlar ve vahşet görüntüleri özellikle Batı halklarının zihinlerine enjekte edilmeye çalışılmıştır. Bu zeminde görev üstlenen, ihale alan İŞID olmuş ve perde gerisinde kalanların taşeronu, mızrak ucu olarak işlev üstlenmiştir. Böylece Esad meşrulaştırılıp, Suriye kaosundan çıkar devşirilmeye çalışmış, Mısır'da darbeciler meşrulaştırılarak, İhvan'ın meşruiyeti ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.

Aslında açıkça ifade etmek gerekirse; Mısır'da İhvan'ın yolunu kesenler, Suriye'de IŞİD'in yolunu açanlardır. Bu noktada ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in "Orta Doğu'da Mısır'sız Savaş, Suriye'siz Barış olmaz" sözü hatırlanmalıdır. Bugün Mısır-Suriye denklemini kendi çıkarlarına göre kurmak isteyenlerin oyunları her geçen sürede yeni bilgi ve hamlelere açıktır. IŞİD'in ajandasında sadece Müslümanların olması dikkat çekicidir. Bu bağlamda son günlerde iç ve dış basına yansıyan Irak Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesi Başkanı Hakem El-Zameli'nin; "IŞİD'e silah taşıyan İngiliz uçağını düşürdükleri" yönündeki açıklamaları üzerinde durulması ve irdelenmesi gerekir.

Tüm bunların zemininde bilenenler kadar gizlenenlerin belirgin olduğu bir ortamda Türkiye'nin IŞİD'le karşı karşıya getirilme çabaları, başkalarının çıkarlarına hizmet eden bir terör örgütüyle provokasyon düzeyinde karşılaştırma gayretleri boşa çıkartılmadıkça Türkiye hedef olmaya devam edecektir. Türkiye'nin Şah Süleyman Türbesine yönelik yer değiştirme kararının bu zeminde değerlendirilmesi şarttır.

Türkiye başkalarının ne mızrak ucudur, ne de başkalarının çıkarlarına hizmet edenlerin oyunlarına gelecek bir aktördür...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.