NATO, Rusya ve bölgesel krizler...

A -
A +

NATO'nun Antalya'da gerçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısından yansıyan sonuçlar ortaya koyuyor ki, uluslararası güvenlik alanında bölgesel sorunlar önceliğini korumayı sürdürecek. Bu durum aslında bölgesel düzeyde cereyan eden krizler, ülkeler arasında süren mücadele ortamının seyrini de belirliyor. Soğuk Savaş döneminin şartları farklılaştıktan sonra yeni dönemde eksilmeyen güç mücadelesi, bölgesel düzeyde kümelenen düğüm noktaları üzerinden kimlikleniyor. Bu düğüm noktaları esasen enerji hatlarının geçtiği mekânların bünyelerinde oluşuyor ve çok bileşenli, çok taraflı ve etkileşimli sosyal olguların yaşanmasına ev sahipliği yapıyor.

Simetrisi, karşıtı tarih sahnesinden silindikten sonra varlığını her şeye rağmen sürdürmek isteyen NATO, bir yandan meşruiyetini ispat için bölgesel düzeyde güvenlik sorunlarında pozisyon almayı sürdürürken bir yandan da alansal genişlemesini ihmal etmedi. Öncelikle Doğu'ya doğru yönelişini sürdüren NATO, jeopolitik ve jeostratejik hamlelerle Doğu Avrupa'yı, Balkanlar'ı içine çekerek yeniden Rusya'nın kapılarına dayandı.

NATO'nun bu ilerleyişinde Karadeniz havzası özel bir önem arz ederken, Akdeniz  havzası ise NATO için her zamankinden çok daha kapsamlı ve etkin bir odağa dönüştü. NATO; 28 üyesine ek olarak "ortaklık", "diyalog" zeminleri geliştirerek, etkinlik alanlarını büyütmeyi hedefledi. Bu çabalar kapsamında iki ülkeye yönelişi ise Rusya tarafından büyük rahatsızlık uyandırdı.
Gürcistan ve Ukrayna olan bu iki ülke; Rusya için Karadeniz ekseninde hayati öneme sahip sinir uçları niteliğindedir. Bu iki sinir ucuna yönelik NATO hamlesi, Rusya için savaş başlatacak kadar tehditkâr karşılandı. Bu hamlelere AB ve ABD'nin de eşlik etmesi, Rusya açısından sahip olduğu enerji potansiyeli ve askerî gücü kullanmakta tereddüt edilmeyecek düzeyde stratejik bir koza dönüştürdü. Son dönemde yaşanan  Ukrayna krizi ve Kırım ilhakı, bu stratejik kozun sahaya sürülmesidir. Bu durum NATO'nun ajandasında ihmal edilmeyecek önemde yer tutan  konular arasındadır.

Böylece esasen enerji odaklı bölgesel krizler üzerinden NATO, Rusya, AB ve diğer tüm aktörler yeni dönemde güvenlik kimliklerini yapılandırmış olmaktadır. NATO için enerji güvenliği, küresel terörizm, siyasi istikrarsızlık söz konusu bölgesel krizlerden çıkartılacak yeni ilgi odaklarıdır. NATO bu bölgesel krizlerden yola çıkarak, söz konusu bu yeni ilgi odakları üzerinden kendisine yeni ajandalar oluşturmaktadır. Bu durum diğer aktörler için de geçerli olduğu gibi Rusya için de geçerlidir. Rusya'nın bölgesel krizlerden yapılandırdığı kimlik ise enerji stratejisinin odağına yeni askerî yapılanma ve yeni stratejik partnerler ağı kurma hedefini yerleştirmektir. Bunun yansıması olarak Ukrayna krizi sonrası NATO ve Batıyla gerilen ilişkiler neticesinde Rusya gerek Karadeniz gerekse Akdeniz havzasında gücünü ve etkinliğini kaybetmemek adına stratejik hamleler geliştirdi. Çin ile sonuçlandırdığı son derece kapsamlı doğalgaz antlaşması sonrasında şimdi de Akdeniz'de ortak askerî tatbikat gerçekleştirdi ve NATO'nun Antalya zirvesiyle aynı tarihe rastladı...

Tüm bu hamleler bütün taraflar için stratejik mesajlar içeriyor ve gelecek adına yeni güvenlik denklemlerinin yapılanmasına zemin hazırlıyor.

Görünen o ki, NATO ve Rusya ortak konsey zemininde ilişki dinamiğine sahip olsalar da birbirlerini kontrol etme reflekslerini diri tutarak hem Karadeniz hem de Akdeniz havzalarının barındırdığı son derece önemli stratejik düğüm noktaları üzerinden gerilimli bir döneme girmektedirler. Bu kapsamda kuzeyde Ukrayna güneyde Suriye Rusya için birbirinin simetrisi gibidir ve yine Rusya açısından Karadeniz-Akdeniz arasında stratejik iki ucu temsil eder.
Türkiye ise tüm bu stratejik hesapların ihmal edilemeyeceği önemde ve NATO'nun hem güney hem de doğu sınırlarını oluşturan ve yeni dönemin en önemli stratejik merkez ülkeleri arasında konumlanmaktadır. Bu durum hemen belirtilmelidir ki; Türkiye'nin Soğuk Savaş döneminde NATO'nun kanat ülkesi konumundan sıyrılması manasına gelmektedir. Hem NATO ülkesi olması hem de Rusya ile son yıllarda geliştirdiği stratejik ilişkiler Türkiye'nin, Karadeniz ve Akdeniz havzalarının göz ardı edilemeyecek seviyede stratejik merkezi durumunda olduğunun yansımalarıdır...

Sonuç olarak Türkiye'nin de içinde bulunduğu coğrafyanın bölgesel düğüm noktaları, ürettiği krizlerle uluslararası güç mücadelesinin hem sahnesi hem de stratejik hedeflerin gerçekleşme zemini olmayı sürdürüyor ve bu bölgesel düğümleri çözebilme kapasitesi ise güçler arası dizilişin temel belirleyicisi olacağa benziyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.