Çöplükteki hazine!

A -
A +
İstanbul’un Eğrikapı semtinde, büyük bir çöplük vardı. Konya’dan gelen bir kaşık satıcısı bu çöplükten geçerken gözü yuvarlak bir taşa takıldı. Güneş vurduğu için parlayan bu taş dikkatini çekti. Eğildi, merakla eline aldı. Kir pas içinde olmasına rağmen parlak noktaları çok müthiş bir parıltı içindeydi. Öylesine alıp torbasına attı. Akşam Kaşıkçılar Hânına varıp konakladığında muhabbet esnasında çıkartıp o taşı hemşehrilerine gösterdi. Herkesin dikkatini çeken o taş ile ilgili olarak bir arkadaşı dedi ki:
-Onu bana ver de, tanıdığım bir bezirgâna göstereyim.
-Bu öyle sıradan bir taş değil ki, bedava veremem.
-Ne istersin?
-Üç uzun saplı kaşık ver vereyim.
-Tamam.
Bezirgân üç uzun kaşık vererek taşı aldı. Ertesi gün doğruca bir sarrafa gitti. Hani derler ya altının kıymetini sarraf bilir. Bu taşın bir elmas olduğu anlaşılınca herkes birbirine düştü.
Öyle ki konu Kuyumcubaşı'na kadar gitti. Bu kavga edenlerin her birine birer kese altın verilerek bu elması elde etmek isteyen Kuyumcubaşı'nın bu hâli Sadrazam Mustafa Paşa’ya kadar ulaştı. O da Cihan Sultanı IV. Mehmed Han’ı haberdar etti. Sultan, herkesin hakkını ödedi. Bir Fermân-ı Hümayûn ile o elması Hazîne-i Hümayûn’a mâl eyledi. Sarraf taifesi bir araya gelerek elması ince ince işlediler. Sonuçta 84 kıratlık dünyanın en kıymetli elması, 1658 yılında meydana geldi. Topkapı Sarayı’nı ziyaret edenlerin hayranlıkla seyrettiği meşhur "Kaşıkçı Elması"nın hikâyesi işte böyledir. Onun bir çöplükte bulunduğunu bilenler çok azdır...
           Yavuz Selim
 
 
ŞİİR
 
                     Şehadete dirilmek
 
Sultan Alparslan ile aralamışım Anadolu kapısını
1071’den beri kan ile sulamışım her karışını.
Fatih ile fethe mazhar olmuşum;
Peygamber müjdesi İstanbul’u…
"Çanakkale geçilmez" demişim.
Bir elim "Kızılelma"da bir elim semada.
İlmek ilmek işlemişim "İlayı kelimetullah"ı cihana.
Bayrak olmuş kanım, yine de bastırmamışım düşman ayaklarını.
Hilalim, yıldızım ben;
Adım Türk, soyadım Müslüman’dır benim.
Haini gözünden tanırım, mazlum bildiğimi kucaklarım ben.
Henüz on beşinde vatan delisidir Eren gibi çocuklar.
Halis bir demir misali kınından çıkmaya hazır kılıçlar.
Fethi’ler, Ali’ler, Arslan’lar, ölüme koşar gardaşlar.
Müjdeli bir cuma sabahına dirilmişim bugün yine
İçimde bir yerlerde misak-ı millî diye cenk davulları çalar.
Tazelendi yine abdestler hamdolsun.
Mazlumlar yol gözler dilde dua ile
Aynı duaya âmin der melekler.
Yürü yiğidim yürü haydi koş! Devlet-i ebed müddet ise bu dava;
Elinde şehadet şerbeti, seni gözler peygamber.
Burcunda İslam sancağı gök kubbenin, nöbet bekler şehitler.
Hür ölürüz ey gafil, biter mi bizde Mehmetler?
Bak daha ne yiğitler doğurur, ayağına cennet serilmiş anneler!
                                                                Abdullah Emir Tekin
 
 
 
 
UNUTULMAZ KELİMELER
 
GİRİFT: Necip Fazıl’ın Sakarya isimli şiirinde “…Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler; Sakarya, kandillere katran döktü geceler…” olarak kullandığı girift kelimesi de Farsça kökenlidir. Anlamı iç içe girmiş, karmakarışık olmuş, birbirine dolaşmış ve çapraşık gibi anlamlar oluşturur. Bu kelime öte taraftan ney gibi üflemeli bir çalgı türü için de söylenir. Bu müzik aletini çalan kişiye giriftzen denilir.
GÜZEL SÖZ
 
Leyleği de kuştan mı sayarsın sen, yazın gelir kışın gider.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.