İnsan doktorsuz yaşar mı?

A -
A +

Eskiden "güneş girmeyen eve doktor girer" derlerdi. Yani güneş almayan evde yaşayınca hastalanırsınız. Eve doktor çağırmak zorunda kalırsınız demek istenirdi. Eski Yeşilçam filmlerini izlerken hastalananlar için doktora haber verilir, doktor elinde çantası ile eve gelirdi… Şimdi modern tıp ile birlikte her tarafımız sağlık ile kuşatıldı. Sağlık hayatımızı esir aldı. Hemen her konuda hekime danışır hâle gelindi. Her konuda hastaneye gitmek ve muayene olmak gereği doğdu. Doğumdan sonra başlayan hekim kontrolü şimdi doğum öncesinde anne karnından itibaren aylık periyotlarla yapılır oldu. Artık herkesin bir aile hekimi oldu. Ve o hâle geldi ki artık hayatın başka alanlarında da iş yapabilmek için sağlık alanından izin ve icazet almak gerekir oldu. Hamilenin uçağa binmesi için doktor raporu gerekir denildi. Hamile hastaneye gidip rapor almak zorunda kaldı. İşe giriş için sağlık raporu gerekti, çalışacak kimse hastaneye gidip rapor almak mecburiyetinde kaldı. Çalışanlar bile belirli zamanlarda araç muayenesi gibi muayene olmaya mecbur bırakıldı… Farkında iseniz insanın sağlık alanının dışında yaşaması diye bir şansı kalmadı... Geçenlerde 60’lı yaşlarda bir ağabey ile konuşurken benim ilaç kullanmadığımı söyleyince şaşırmış şoke olmuştu. “Nasıl yani?” diyordu. Sende hiç tansiyon, şeker, kalp ne bileyim mide ülseri filan yok mu? Stres baş ağrısı olmaz mı kardeşim? İlaç almadan, doktora gitmeden insan yaşar mı ya?” diyordu.

Ve günümüzde herkes kendine bir sorsun bakalım. Yirmili yaşlardan itibaren bakın hangi ilaçları kullanıyorsunuz? Hangilerini sürekli kullanmak zorundasınız? Hangilerini zamana ve hastalığa göre kullanmaktasınız? Yine bir yazıda okumuştum. Diyordu ki: “Rahmetli annem elinde bir torba ilaçla dolaşırdı. Doktor tavsiyesi sebebiyle, yumurta, kırmızı et, tereyağı yemezdi. Kolesterol yapıyor diye...” Sonra sağlıkçılar kolesterolü ikiye ayırmış. İyi kolesterol ve kötü kolesterol demişler. İyisi yüksek, kötüsü düşük çıkmalıymış. Meğerse o günkü doktorların annesine tavsiyesi bugün yanlış çıkıyor. Ve o kadıncağız çok sevdiği yumurtayı, tereyağını, kırmızı eti yıllarca ağzına sürmeden bu dünyadan göçüp gidiyor... Hani güneş girmeyen eve doktor girer deniliyordu ya, şimdi güneş girsin girmesin doktor her evde… Kurtuluş yok…                 Emin Ceylan       ŞİİR                                 Dünya   Şu dünya denilen şey, haram ve mekruhlardır Bunların muhabbeti elbet kalbi karartır Rıza-i İlahiye kavuşabilmek için Dünya muhabbetini kalpten çıkarmak şarttır   Nice hân nice sultan geldi geçti dünyadan İbret alıp bunlardan uyanmalı hülyadan Mal, şöhret ve servet kimseye bâki değil Kurtulmak lâzım elbet böyle boş bir sevdadan   Bu dünya lezzetleri koskocaman bir yalan Üzüntü ve kederdir ondan geriye kalan Elbette mahrum kalır ve elbet zarar eder Bâki olanı verip fâni olanı alan   Haramdan ve bidatten daim uzak durmalı Ehl-i Sünnet yoluna sımsıkı sarılmalı Bu dünyanın şerrinden korunmak için daim Sâlih Müslümanlarla beraber bulunmalı   Kula verilen ömür bir gün elbet bitecek Ya Cennet ya Cehennem, başka yer yok gidecek Doğru îman, sâlih iş bir de ihlâs gerekir Anlayana yetişir, başka söz yok diyecek                                       Ahmet Bayram     ESKİMEZ KELİMELER   MEFRUŞAT: Arapça “ferş” kelimesi döşeme demektir. Çoğulu “feraiş”tir. Döşemeler, yataklar yastıklar filan. Mefruşat kelimesi ise ev döşemeye yarayan şeyler anlamındadır. Buna halı kilim tül perde çeyiz aklınıza gelen hepsi girmektedir.   MEŞRUBAT: Arapça “şurb” kelimesi içmek anlamındadır. Meşrubat kelimesi de içilecek şeyler anlamında kullanılmaktaydı. Şerbet kelimesi de aynı anlamda içilecek şey anlamında olup şekerli ve genelde ev yapımı içilecek şeylere verilen isimdir. Daha çok mevlitlerde, nikâh törenlerinde vb. misafirlere ikram edilir.  
ATASÖZÜ   Güneş girmeyen eve doktor girer...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.