Neyi muhafaza etmeliyiz?

A -
A +

Günlük hayatta kendisini muhafazakâr olarak tanımlayan çok insan görürüz. Kişilerin kendisini belli kimlik kalıpları üzerinden ifade etmesi toplumlarda sıkça yaşanan bir durumdur. Türkiye’nin toplum yapısının da muhafazakâr bir karakter taşıdığı çeşitli çevrelerce pek çok kez dile getirilmiştir. Çoğu zaman siyasi bir değerlendirme yapılarak yapılan bu saptama yanıltıcıdır. Zira muhafazakârlık her şeyden önce bir kültür meselesi olarak ele alınmalıdır.

Bir toplum kültürüne ne kadar sahip çıkıyor ve onu yükseltecek şeyler için ne kadar çaba sarf ediyorsa aynı zamanda o kadar muhafazakârdır. Belirtmeliyim ki kültüre sahip çıkmak kulakları ve gözleri bütün dünyaya kapalı durmak demek değildir. Kültür bir çatışma alanı değil medeniyetin öncüsü olarak insanlığın asırlar boyunca üzerine koya koya büyüttüğü tarihin, sanatın ve doğanın eşsiz bileşiminden mürekkep bir değerdir. Hele ki üzerinde yaşadığımız Anadolu toprakları bu değerin en bereketli olduğu bir dünya köşesidir. Binlerce yıllık süreçte uygarlıkların kesişme noktası olan bu kadim coğrafyada eşsiz bir kültür birikimi kök salmıştır.
Muhafazakârlık; tarih, sanat ve doğaya sahip çıkıldığı, değer verildiği ölçüde bir anlam taşımaktadır. Aksi hâlde onun adı hamasettir, toplumu götüreceği yer ise koyu bir yozlaşmadır. İnşa ettikleri mabetlerde kuşların su içeceği yerleri bile ihmâl etmemiş bir medeniyetin mirasçıları olarak bu anlayışı muhafaza ettiğimizi söylemek maalesef mümkün değildir. İşte bugün; vaktiyle her biri birer kültür abidesi olan şehirlerimizin, dağları, denizleri, ırmakları ve ormanlarıyla bir doğa harikası olan memleketimizin, bilhassa musiki ve edebiyatta ışıl ışıl parlayan sanat âlemimizin hâli… Şu hâle bakınca neyi muhafaza etmişiz bilen var mı?
Bütün bunlardan hareketle muhafazakâr insanın tüm diğerlerinden daha kültürlü, daha bilgili ve daha duyarlı olması gerektiği sonucuna varabiliriz. Bu husus bütün siyasi anlayışlardan ayrı tutulursa sanırım muhafazakârlık da gerçek manasına kavuşacaktır.
Türkiye olarak üzerinde durduğumuz topraklarda ulu bir çınar gibi yükselmiş bizi gölgeleyen kültürümüzün değerini bilelim. O çınarın her bir yaprağının temsil ettiği, uygarlığın her zerresinden bin yılların biriktirip damıttığı, asalet ve nezâketi muhafaza edelim.
Volkan Topalak
 
 
 
ŞİİR
 
Haberi olmaz
 
Neden böyle iki büklüm gidersin
Miskinin dünyada eseri olmaz
Vefasız bir kula minnet edersen
Bir çivi çakmaya keseri olmaz
 
Konuşmaz bir kelam duvar gibidir
Her isteği baştan savar gibidir
Yaylada otlayan davar gibidir
Adam olmayanın kederi olmaz
 
Cahilin sohbeti verir bıkkınlık
Kaçırır keyfini gelir sıkkınlık
Sevdiğimden bile görmem yakınlık
Benim bu derdimin beteri olmaz
 
Kadir Fidan rüzgâr gibi esersin
Halden bilmeyenden sözü kesersin
Herkese gücenir her dem küsersin
Senden hiç kimsenin haberi olmaz
 
Kadir Fidan - Dağların Şairi
 
 
 
YANLIŞLAR VE DOĞRULARI
 
Dilimizi kullanırken, sözlü ifadelerde pek fark edilmese de yazarken bazı kelimelerin yazılışını doğru bilmediğimiz ortaya çıkmaktadır. Bazen de “bu kelimenin doğru yazılışı nasıldı” diyerek kendi kendimize sorarız.
İşte size bu anlamda birkaç kelime… Yanlışı ve doğrusu gardolap değil gardırop, eşortman değil eşofman, herkez değil herkes, yalnış değil yanlış, şöför değil şoför, şemşiye değil şemsiye, kirbit değil kibrit, tiskinmek değil tiksinmek, laylon değil naylon, pıçak değil bıçak, nalet değil lanet, muhattap değil muhatap, mefta değil mevta, sifil değil sivil gibi…
 
ATASÖZÜ
“Bakmakla öğrenilseydi, kediler kasap olurdu”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.