ATASÖZÜ

A -
A +
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş...
 
 
 
Merhaba İlkteşrin
 
Günler iyiden iyiye kısalır, erkenden akşam iner. Uskumrular, palamutlar bir iyice yağlanır. İri iri lüferler arz-ı endam etmeye başlarlar balık pazarında. Turşular açılmaya başlanır. Maksem sırtlarında kuzu kestaneler olgunlaşır; ilk kar düşmüştür bile Uludağ’a.
Birer ikişer tütmeye başlar bacaları evlerin. Tan yeri ağarırken çiyler uyanır toprakta. Güneş kızılın en güzelini damıta damıta batar. Canım meşeler döker pelitlerini. Gazeller doldurur parkları sokakları. Her biri eski mevsimin yolculuk bileti misâli. Yaz bavulunu toplar, gider…
Eskiden ekim ve kasım aylarından bahsederken ‘teşrin’ denirdi ve güzü daha şiirli bir havaya sokardı bu söyleyiş. Zaten şiir en çok güze yakışır. Zira düşen her yaprakla birlikte içimize dökülen hüzün bir bir hatırlatmaktadır geçen sonbaharları… Ekim, ilkidir teşrinlerin. Rüzgârın sesi arttı, daha çok vurmakta pencerelere. Beyhûde değil bu derdi telâşı, gün başka doğmakta bir başka batmakta. Gök âlemi bir devrin daha gidişini kutlulamakta menevişli hârelerle gâh şarktan, gâh garptan…
Şu kıyıdaki çocuk sevinçleri bir ıtır gibi uçup gitmiş. Köpüklenen hoyrat suların laciverdi koyulmuş. Kordon daha tenha olmakta ve tuz kokusu keskinleşmekte an be an. Ah çocukluk! Hayat Bilgisi kitabının yaprakları arasında sıcacık, samimi yuvalar, tebeşir kokulu sınıflar, akşamlar, sabahlar...
Zaman akıyor, ne zaman ne ara yaşadık bunca, bilinmiyor. İşte ah diyoruz çocukluğa, hâlbuki daha dün gibiydi. Bugüne de ah edecek kadar var mı zamanımız acaba, kim bilir? O nihayetsiz neşe sönüyor, emsalsiz şenlik dağılıyor. İlkteşrin günleri ormanlar, dağlar, denizler ve şehirler üşümeye başlıyor. Toprak soğuyor. Sonrası huzurlu bir sessizlik… Onlar mı ne gözlerimdeki? Şiirdendir, hep şiirden...
        Volkan Topalak-Bursa
 
 
 
ŞİİR
 
               Bekliyorum
 
Bir kez daha yürümek isterken,
Her gün, yine yeniden!
Taban vuruyor eskittiğim ayakkabılarım aniden!
Kim bilir, hangi durakta hâlâ bekliyor, hep ertelediğim düşlerim.
Direklerimde sızlayan yanık kokusu ve
Küllükte çürümüş sayısız sigara izmaritlerim.
Dizlerim varmıyor kalkmaya, dizeler yetmiyor anlatmaya.
Yol ayrımlarındayım gibi sanki her şeyin...
En kötüsü de aşkın.
Bekliyorum!
Bir sevda durağı bu, yüreğimin tam da sol kıyısında,
Raylarında oturmuşum gözüm yolda.
Bir beklediğim var orda çok uzaklarda.
Çocukça bi hüzün terliyor avuçlarımda
Çakıl taşları bitmek bilmiyor saymakla...
Hem mutluluğum hem umutsuzluğum var bu yol da.
 
                      Ömer Atıcı
 
 
 
SAĞLIK OLSUN
Batılı tıp doktorlarından Dr. Andrew Stanway 1968 yılında tıp asistanı olduktan sonra 3 yıl Londra Kraliyet Fakültesi Hastanesinde görev yapmış. Kraliyet Hekimler Fakültesinin üyesi olmuş. Daha sonra bütün zamanını, tıbbi iletişim ve sağlık eğitimine ayırmaya karar vermiş ve kamuoyunu aydınlatmak amacıyla tıbbı popülerleştirmek ve sağlık eğitimi üzerinde uzun yıllardan beri çalışmalar içinde bulunmuş bir bilim adamıdır. Onun "Alternatif Tıp El Kitabı"ndaki bilgiler enteresandır. Der ki mesela: “Tıp mesleği tıbbın üzerinde durduğu kaide rolünü oynamaktan vazgeçmeli, kimi soruların cevaplarını veremeyebileceğini kabul etmeye başlamalıdır. İşin en zor yanı da bu olmalı. Halkın inancı ve aşırı saygısı yıllar boyunca doktorların hastalıklarla baş etmede gerçekte olduğundan daha da başarılı olduklarına inanmalarına sebep oldu...”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.