İnançların insana etkisi…

A -
A +

Dinlerin istismardan uzak, yalın hâline, ilk kaynağından geldiği gibi hâline bakarsanız; dinler, insanı sadece ve sadece “Allah’ın razı olduğu" kul olmaya yönlendirmektedir.

Üstelik bu “rızaya” kavuşabilmesi için de insana, nasıl bir hayat yolundan yürüyeceğini kutsal kitapları ve peygamberleri vasıtasıyla bildirmektedir. Güzel dinimiz İslamiyet’te de, ilk asırdan yakın tarihimize kadar binlerce İslam âlimi, dinî eserleriyle insanlara Allah’ın arzu ettiği insan (kul) olmanın yollarını tarif etmek için uğraşmıştır. Şu da bir gerçektir ki bu konu, geçmişten günümüze zamana ve temsilcilerine göre değişik hâl ve durumlara uğramıştır. Oysa bunun ölçüsü bellidir… Hem dini vaaz eden, yani öğreten; hem dinin kurallarına uygun yaşamak isteyen, yani her iki taraf da “Allah rızasını” pergelin merkezinde bulundurmak zorundadır. Pergelin merkezinde “Allah rızası” olduğu müddetçe pergeli ne kadar açarsanız açın orada asla huzursuzluk olmaz. Adaletsizlik olmaz… Zalimlik olmaz… Bir din devleti olarak dünyada en uzun süre ayakta kalabilen Osmanlı İmparatorluğu, işte bu manada pergelinin merkezinde bu düsturu bulundururdu. O bakımdan Osmanlı devletinin pergelinin diğer ucu dünyada tam 28 milyon km² toprağa ulaşacak kadar geniş bir açıyı kapsıyordu… Ne zaman ki pergelin merkezinde yozlaşma başladı… Ne zaman ki hâl ve hareketler, sosyal hayat, Allah razısı noktasında kalamadı… Pergelin de açısı kalmadı… Eldeki o müthiş toprak parçası da… Osmanlı da paramparça oldu… Osmanlının yok oluşunu çağdaşlarının bilim ve teknolojideki üstünlüğüne yoranlara lâfımız yok. Ama Osmanlı eğer bahsedilen manada pergelin merkezini kaydırmasa idi, çağdaşlarından önce çağdaş gelişmelere de imza atardı zaten… Çünkü onun vazettiği din “İlim Çin’de de olsa alınız” buyuran, “ilim müminin yitik malıdır” buyuran ve bilim ve teknolojiye yönlendiren bir dindir...       ŞİİR                   Dilim   Dünyada kendimi bildim bileli Dilim neler çektim senin yüzünden. Dertliyim sayende başım çileli Dilim neler çektim senin yüzünden.   Gün geldi aklımı eyledin şaşkın Tükendi şu ömrüm bitmedi aşkın Anladım ki senin gönüldür köşkün Dilim neler çektim senin yüzünden.   Gün geldi şahsımı sultan eyledin Gün geldi dünyamı zindan eyledin Bir canım var onu kurban eyledin Dilim neler çektim senin yüzünden.   Gün geldi herkese beddua ettin Gittiğim her yere benimle gittin İncittin gönlümü canıma yettin Dilim neler çektim senin yüzünden.   Zulmün karşısında gün oldu sustun Gün oldu mecliste kalmadı dostun Doğru söyle yoksa bana mı kastın Dilim neler çektim senin yüzünden.   Nerde belâ varsa hemen eriştin Benim düşmanımla bile görüştün Vazifen olmayan işe karıştın Dilim neler çektim senin yüzünden.        Kadir Fidan/Dağların Şairi         ESKİMEZ KELİMELER   UHULET: Türk Dil Kurumunda ve birçok sözlükte yer almayan “uhulet” kelimesi bulmacalarda  “sessiz ve sakince” ifadelerinin karşılığı olarak sorulmaktadır. Aynı zamanda halk arasında suhulet kelimesiyle birlikte hâlen de kullanılmaktadır: “Uhuletle ve suhuletle”...   SUHULET: Suhulet kelimesi de Arapça kolaylık, naziklik ve uygun ortam anlamına gelmektedir. Uhulet ve suhuletin bir arada kullanıldığında ise sessiz ve sakin bir şekilde, yumuşaklıkla anlamına gelir. Bu deyim Diriliş Ertuğrul ve birkaç dizide kullanılmaya başlanmıştır.  
ATASÖZÜ   Korkunun ecele faydası yoktur...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.