Yahya Kemal -2-

A -
A +
Yahya Kemal’in kendiliğinden bir musiki terennüm eden ahenkli mısraları, büyük bestekâr Münir Nurettin Selçuk’un nağmeleriyle bütünleştikçe âdeta bir İstanbul senfonisi çıkmıştır ortaya.
Doğu ile batının en lezzetli karışımını buluruz Beyatlı’nın mısralarında. Bu öyle bir lezzettir ki bir akşam İspanya neşesiyle çıkagelir, kısalan sonbahar günlerinin hüzünle kuşattığı Kanlıca’nın ihtiyarlarına. Paris’e veda edip dönerken kendi kâinatına, nevi şahsına münhasır bir rind, bir yapayalnız adam, şiirle dolup taşan bir umman gibidir. Taşı toprağı şiirdir İstanbul’un, usta şairin mısralarında. Ne vakit büyük Süleymaniye’yi görsem aklıma bayram sabahları gelmesi bir tesadüf müdür acaba yoksa imgenin (imajın) gücü mü? Hangi tepeden baktığımızın bir önemi yoktur zira tabloda hep gösterişsiz, yalın bir huzur vardır. Şiir, ruhu girdaplarla sarılı rindin huzura sığınma mücadelesidir sayfalarda. Bir ruh üflemektir nereye ait olduğunu bilemeden bocalayan topluma. Asya ve Avrupa kıtalarının kavuşma noktasında ikisine de ayak basabilmek üzerinde doğrulabilmektir.
Ücrâ ve fakir İstanbul’u mısra mısra yücelten büyük şair, 1 Kasım 1958’de "Sessiz Gemi"ye binip hiç dönenin olmadığı son seferine çıktı ve gitti. Ömrü boyunca kalemini saran hüzün, sonbahar yaprakları altında son defa bir dolaştı İstanbul sokaklarında. Henüz hiçbir şeyin bu kadar eskimediği günlerdi daha. Ya bugün?  Son senelerini geçirdiği Park Otel artık yok, o mûsiki dolu şiirler tarihe düşen birer kuru yaprak, özlenen o Aziz İstanbul, üç defa kırmızı Endülüs, eski sonbaharlar… Hepsi de Hâfız’ın kabri olan bahçeye derin derin gömülüdür.
Meçhule giden yapayalnız bir ömrün hazin hikâyesidir şiirlerce Yahya Kemal…
“Ölüm âsûde bahâr ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.” Yahya Kemal
 
                                           Volkan Topalak
 
 
 
ŞİİR
 
 
               EYLÜL SONU
 
 
 
 
 
 
Günler kısaldı. Kanlıca’nin ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.
 
Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa…
Yazlar yavaşca bitmese, günler kısalmasa…
 
İçtik bu nadir 'içki’yi yıllarca kanmadık…
Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!
 
Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılışın ıstırabı zor.
 
Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden biter bile.
 
                         Yahya Kemal Beyatlı
 
 
 
UNUTULMAZ KELİMELER
 
KAHTIRİCAL: Bir memlekette büyük devlet ve siyaset adamları ile âlimlerin bulunmaması hâlidir.  Osmanlı Devletinde bilhassa Tanzimat’tan sonra “kaht-ı rical” tabiri çok kullanılmıştır. Devlet adamlarının yetişmemesi, âlimlerin çok azalması, devletin yıkılış sebeplerinden birisidir.
Büyük imparatorluk hâlindeki Osmanlıları yıkmanın tek şartının, onları ilimden, dirayetli devlet adamlarından mahrum bırakmak olduğuna inanan İngilizler (iki asır boyunca bu iş için uğraştılar) fen ve din ilimlerinin okutulduğu medreselerin yozlaşması için var güçleriyle çalışarak, 19. asrın sonu ve 20. asrın başında arzularına tamamen ulaşmışlardır. Artık Osmanlıda devlet ve ilim adamı sayılabilecek çok az kimse yetişti. Bu bakımdan o zamanlar kaht-ı rical tabiri günlük lisanda çok kullanılır oldu.
 
ATASÖZÜ
 
Zararın neresinden dönülürse kârdır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.