Değerini bilen anlar

A -
A +
ATASÖZÜ
 
At ölür meydan (nalı) kalır, yiğit ölür şanı (namı) kalır.
 
 
Değerini bilen anlar
 
Vaktiyle bir meslek erbabı, yıllarca yanında yetiştirdiği çırağını imtihan etmek ister. Eline iri bir pırlanta verip der ki:
“Oğlum! Bunu al, önüne gelen esnafa göster! Kaç para verdiklerini sor! Sonunda da kuyumcuya göster. Satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
Çırak, bir bakkal dükkânına girer ve sorar:
“Şunu alır mısınız?
Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği mücevheri alır; evirir çevirir; sonra da der ki:
“Buna bir tek lira veririm. O da bizim çocuk oynasın, diye.”
Çırak teşekkür edip çıkar. Bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği mücevhere ancak bir 5 lira vermeye razı olur... Üçüncü olarak semerciye gider, ona da sorar:
“Buna ne verirsiniz?”
“Bu benim semerlerime iyi süs olur. Kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir 10 lira veririm.”
Çırak teşekkür ederek ayrılır ve en son olarak kuyumcuya gider. Kuyumcu mücevheri görünce yerinden fırlar ve şaşkınlıkla der ki:
“Bu kadar büyük bir pırlantayı nereden buldun? Buna kaç lira istiyorsun?”
“Siz ne veriyorsunuz?”
“Ne istiyorsan veririm.”
“Hayır veremem.”
Kuyumcu yalvarmaya başlar:
“Ne olur bunu bana sat! Dükkândaki bir sıra altını vereyim”
Çırak; emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar dil döker.
Ustasının yanına dönen çırak büyük bir şaşkınlık içinde macerasını anlatır. Sonunda ustası der ki:
“Bundan ne anladın evlat?”
Çırağının verdiği cevap çok doğrudur:
“Bir şey ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir...”
 
 
 
ŞİİR
 
      Yunus değil mi?
 
Sevgi kalesinin en son burcunu,
Örmesini bilen Yunus değil mi?
İnsanın kalbine Allah’ın günü,
Girmesini bilen Yunus değil mi?
 
Ben istemem demiş, köşkü, sarayı,
Erenlere varmış görmüş rüyayı,
İnsanlığa sevgi ile mayayı,
Karmasını bilen Yunus değil mi?
 
Doğaya âşıktır çiçeğe güle,
Yılmadan ileri hep aynı yola,
Aşkın zirvesine en son menzile,
Varmasını bilen Yunus değil mi?
 
Ateş tutuşmaz mı bağrı yanıkta?
Yüzünden bellidir ben nokta nokta.
Yedi yüzyıl sonra yine dorukta
Kalmasını bilen Yunus değil mi?
 
       Bayburtlu Mithat İnci
 
 
 
ENTERESAN BİLGİLER
Niğbolu Zaferi:  Osmanlıların Avrupa’da ilerlemelerinden sonra, sıranın kendilerine geldiğini anlayan Macar Kralı, öteki Avrupa devletlerinden yardım istedi. Bunun üzerine Fransa, İngiltere, Almanya ve diğer ülkelerin askerleri Macaristan’da toplandılar. Bu ordu, Türkleri Avrupa’dan çıkarmak için harekete geçti. Geçtikleri yerlerdeki halka zulmederek ilerleyen Haçlılar, Niğbolu Kalesi’ni kuşattılar. Yıldırım Bâyezid Hân, bunu duyunca ordusunun başında harekete geçti. Kaledeki Türk askerleri çok azdı. Ancak kale komutanı Doğan Bey, çok değerli bir komutandı. Kaleyi teslim etmeyerek Yıldırım Beyazıt’a zaman kazandırdı. Osmanlı Ordusu kısa zamanda Niğbolu önlerine geldi. Burada tarihin en büyük meydan savaşlarından biri yapıldı. Haçlı orduları yenildi ve büyük bölümü esir edildi. 25.9.1399’daki bu savaşta Haçlılar 100-120 bin, Osmanlılar ise 60-70 bin kişiydi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.