Ahmed Kuddusi Efendi -1-

A -
A +
Kuddusi Baba, Niğde’de yetişmiş Anadolu’nun en büyük velilerinden biridir. Şöhreti tüm Türkiye’ye yayılmış, ilahileriyle Anadolu’nun gönlünü fethetmiştir. O "Pir-i Türkistan" Hoca Ahmet Yesevi ile başlayıp Mevlâna, Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre hazretleriyle devam eden erenler silsilesinin seçkin bir üyesidir. Anadolu’nun bu çorak beldesinden çıkıp, kuruyan gönüllere hayat veren Ahmet Efendi, ‘Ölürse tenler ölür/Canlar ölesi değil’ hakikatinin âdeta sembolü olmuştur.
Aslında her şey bir rüyayla başladı. Bir Hak aşığı olan Ahmet Kuddusi hazretlerinin babası İbrahim Efendi, düşünde, âdeta geceyi gündüze çeviren üç dolunay görür; lakin ortadaki Ay bir başka parlar. Hem diğerlerinden daha büyüktür ortadaki. Kalp gözü açık mübarek babanın yüreğinden kopan tabir, büyük bir müjdedir aslında: ‘Hak teâlâ kendisine üç güzel oğul ihsan edecektir. Fakat ortancası cihanın karanlıklarını aydınlatacak, kararan gönülleri ve manevi dünyamızı aydınlatacaktır.’ Gönlü aşk ateşiyle dolu mübarek babanın düşü bir deryayı müjdeler sanki.
İbrahim Efendi düşündeki dolunayın adını Ahmet koydu. Düştüğü gönüllere sevda tohumları serpti. Adı diyar diyar dolaştı bütün Anadolu’yu, buram buram gül koktu vardığı iller. Bir şaheser olan ‘Divan’ı, meşale gibi dolaşır elden ele, gönülden gönüle. Sıcaklığı üşüyen kalpleri ısıtır, darda kalanlara ferahlık verir yıllar yılı.
Küçük yaşta babasından ders almaya başlayan Ahmet, önce ‘elif’i kazıdı yüreğine. Zira elif Hakk’a doğru giden yol demekti. Doğruluktu elif. ‘Okumaktan maksat, kişi Hakk’ı bilmekti.’  Yunus’un deyimiyle. Yoksa verilen emeğin ne önemi olabilirdi? İnsan demek doğruluk demekti. Eğri ateşe layıktı. Elif güzel ahlak demekti. Efendiler efendisi: ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’ buyurmamış mıydı?  
           İdris İspiroğlu
 
 
 
ŞİİR
 
           Vahdet
 
  Sil aradan harfleri,
  Ne mushaf kalsın,
  Ne can ne de ten,
  Zerre zerre harf harf oku,
  Ne okuyan kalsın ne okunan,
  Gönül bir seraba dalsın,
  Yandırdıkça yansın yansın,
  Ne yanacak gönül kalsın,
  Ne aşkın narı,
  Ne aşk kalsın ne âşık.
              Ayşe Erkmen
 
 
ESKİMEZ KELİMELER
 
DEST: Dest kelimesi Farsça "el" anlamında olup Türkçede kullanılmaya başlandığında eklemeli dil olması sebebiyle ve de Osmanlıcada terkip kurulması nedeniyle birçok farklı kelime olarak birçok anlamda kullanılmıştır. Dest el ise, deste "elle tutulacak şekilde olan, avuç" anlamı alır. Yine destenin "on adet olan" anlamı iki elin parmak sayısı kadar olan anlamında da söylenmektedir. Yine dinî terim olarak abdest kelimesi de ab-ı dest yani el yıkama suyu anlamına gelmektedir. Yine derdest etme kelimesi de "dest-res olmak" yani “ele geçirmek” anlamındadır.
 
SERZENİŞ: Bir kimseye bir hata yaptığında veya kusur işlediğinde üzüntüyü belirtir tutum davranış ve sözden oluşan nazik tepkiye serzeniş deriz. Bu kelime de dilimize Farsçadan geçmiştir. İki kelimeden Türkçeleştirilmiş bir kelimedir. Farsça ser "baş" anlamındadır. “Zeniş” veya “zadan” kelimesi de "vurmak, kakmak, çalmak" anlamındadır. Dolayısıyla ser-zeniş başa kakma, başa çalma, başa vurmak gibi anlamlara sahiptir. Ancak belirttiğimiz gibi Türkçe onu nezaket kuralları içerisinde dışlamadan yapılan tepki olarak kullanmıştır.
 
ATASÖZÜ
 
Cefayı çekmeyen sefanın kadrini bilmez...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.