Ahmed Kuddusi Efendi -2-

A -
A +
Ahmet Kuddusi Efendi, gencecik yaşında gece gündüz demeden ilim tahsili için çalıştı. Koca dünyanın yükünü sırtına yüklenmiş gibiydi. Sanki bütün insanlığın mesuliyeti ona verilmişti. Kısa zamanda çok mesafe aldı. Bor ve Niğde’de alacağını almıştı kısa zamanda. Fakat dahası gerekti. Aşkla yanan yüreği, ele geçenle iktifa etmiyordu. Deniz ona yetmiyordu, ummanı arzuluyordu gencecik Ahmet Efendi. Burada öğrendikleri yeterli değildi. Dolaşmadık diyar, konmadık çiçek bırakmamalıydı. Bu yüzden yollara düştü. Turhal, Erzincan, Şam-ı şerif yetmedi, oradan Mısır’a vardı.
Haremeyn denilince her müminin yüreği kalbi çarpar, gözü bulutlanır; lakin Kuddusi Baba bir başka yanar. O âdeta Mecnun’u olmuştur Sevgililer sevgilisinin. Haremeyn-i Şerîfeyn onu çağırmaktadır, davet almış besbelli. Mısır’dan Hicaz’a koşar. Medine, Mekke, Hira, Hazreti Hamza, Eshab-ı Bedir, Uhud Şehitleri derken dağ taş demez arşınlar mübarek toprakları yalınayak. Mağaralarında geceler günlerce. Sevgililer sevgilisinin bastığı yerlere yüzünü sürer. O artık Hazreti Yunus gibi bağrı yaralı bir derviş olmuştur. Gece gündüz aşk ateşiyle yanmaktadır.
Ahmet Kuddusi Efendi manevi bir işaretle tekrar Bor’a döner. Ömür boyu nefsiyle mücadele eden Kuddusi Baba Hazretleri 1807-1810 Osmanlı-Rus savaşına katılarak nefisle cihadın yanında haçlı ordularıyla da cihat eder, böylece "gazi erenler"den olur. Sevgiliden "gel" işareti aldı ki, tekrar Haremeyn’e koşar. Dağlar başında ve ıssız çöllerde cism ü canını pişirir. Güneşin biri tenini, diğeri ise (aleyhissalatü vesselam efendimiz) canını-gönlünü dağlar. Yemeğini ceylanlar taşır. Baş açık, yalın ayak düştüğü çöllerde Leyla’sı onu hiç yalnız bırakmaz, ne isterse ihsan eder. Kızgın çölleri ona gülzâr, dağları ise saray eyler...
          İdris İspiroğlu
 
 
ŞİİR
 
             Bizim eller
 
Her zaman farklıdır bizim oralar
Sepserin bir hava, yazı başkadır.
Bir kere görenler hayale dalar,
Komşunun komşuya nazı başkadır.
 
Kişi huzur bulur uçan kuşunda
Zemheri soğuğu vardır kışında
Kütükler kor olur ocak başında
Dumanı yükselir közü başkadır.
 
İnsanı yiğittir eğilmez başı.
Elinde parçalar sıkarsa taşı.
Kendini bilmeze çatıktır kaşı,
Dilinde avazı sözü başkadır.
 
Kovanından her yıl arı eksilmez,
Ambarından asla darı eksilmez,
Dağların başından karı eksilmez,
Boşlukta savrulur tozu başkadır.
 
Eşine sorar da verir kararı
Karıncaya bile yoktur zararı
Herkesin herkese olur yararı
Ahlâkı edebi özü başkadır.
 
Bulutlar her akşam tüle dönüşür
Aşk ile yananlar küle dönüşür
Kadir Fidan bir gün güle dönüşür
Dünyadan ayrılır izi başkadır.
 
        Kadir Fidan-Dağların Şairi
 
 
 
ENTERESAN BİLGİLER
 
MÜSTAHZAR NE DEMEKTİR?
Bu kelime “İstihzar” mastarının mefulü olan kelime “hazırlanmış” manasına gelmektedir. Bu sebeple hazırlanmış ilâçlara verilen isimdir. Türkiye’de hazır ilâçlar 19. yüzyılın sonlarına doğru kullanılmaya başlanmıştır. Bu zamanda bulunan hazır ilâçlar da Batı Avrupa firmalarına aittir. 1900’lü yılların başlarında Türkiye’de kullanılan müstahzarlar yüz civarında bulunmaktadır. Türkiye’de müstahzar yapımı, 1895’te Eczacı Ethem Pertev (1871-1927)’in İstanbul’da Pertev Müstahzarat imalathanesini açmasıyla başlamıştır. İlk müstahzar da Pertev şurubudur. Bundan sonra zamanımıza kadar müstahzar imal eden fabrikalar artmıştır. Meselâ 1967’de 70 kadar kuruluş ve 2150 kadar müstahzar olduğu tespit edilmiştir. Hâlen Türkiye’de kullanılmakta olan 2500 preparat bulunmaktadır. 1979 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından kurulan “Müstahzar İnceleme Bilimsel Kurulu”, müstahzar ilâç yapımı için prensip kararları almış ve bu prensipler altında hazır ilâç ruhsatı almayı bazı kurulların iznine tabi kılmıştır.
 
ATASÖZÜ
 
Yol yürümekle, borç ödemekle tükenir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.