Bilginin neresinde duracağız?

A -
A +
ATASÖZÜ
 
Çağrılmayan yere çörekçi ile börekçi gider...
 
Tarih boyu bilgili olmak bir erdem, bir üstünlük, bir farklı olma ve güç unsuru olmuştur. Bilginin niceliği, niteliği ve yönü değişse de bilgi hep insanoğlu için temeldir.
Kimileri ömrünü vermiş bu yolda, kimileri parasını; kimileri ise oldukça durağan kalmış bilgi karşısında. Peki insanoğlu bilgiye ulaşmak isterken veya ulaştığında bilginin neresinde duracağının bilgisine varmış mı?
Kanaatimce bilgiyle olan durumumuzdaki esas problem bu noktadadır.
Platon ve Aristo gibi filozoflarda bilgi, kişinin kibir bataklığına batmasına sebepken; Peygamber Efendimiz döneminde doğru bilgi, cahillik sebebiyle hakikate gösterilen düşmanlığı ortaya çıkarmış. Aynı bilgi Peygamber Efendimizden itibaren insanlık için huzurun vesilesi hâline gelmiştir. 17. Yüzyıldan bu yana ise bilgi, insanların dünyadaki her şeyi elde etmesinde ve yaşamasında bir araca dönüşmüştür.
Bilginin teknolojiye aktarımı ise her türlü sömürünün zeminini oluşturmuştur.
Netice olarak bize lazım olan bilgi, öncelikle bizi Allahü teâlâya ve onun rızasına kavuşturan mıdır? Her şeyi olması gerektiği şekilde kullandıran mıdır? Kendini bilmenin bilgisi midir? Yoksa ukalalığımıza, kibrimize, hakikate körleşmemize sebep bir bilgi midir?
Bilgiyle olan ilişkimize ve bilginin neresinde duracağız sorusuna kendi dünyamızda doğru cevaplar bularak yeniden başlamalıyız hayat yolculuğuna.
Sormalıyız açık yüreklilikle… Bilgimiz “ilme’l yakîn” mi, “ayn’el yakîn” mi, “hakke’l yakîn” mi?
Yani, sadece öğrenerek mi, öğrenmekle birlikte görerek mi, ya da bizzat içinde yaşayıp o hâl ile hâl sahibi olarak mı?
            Fatih Toprak-Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
 
 
 
ŞİİR
 
      Buz gibisin

Zemheri ayının buzu gibisin
Konuşmuyor dilin gülmüyor yüzün.
Ağanın paşanın kızı gibisin,
Bu fakir âşığı görmüyor gözün.
 

Bırak şu gururu kibiri bırak.
Bir gün olacaksın kurumuş yaprak,
Bütün bedenini yutacak toprak,
Çıkmayacak sesin, kelamın, sözün.

Ben seni severken sen de beni sev
Kendini yüksekte görmeyesin dev
Yıkılmaz zannetme saray gibi ev
Bir gün kışa döner baharın, yazın.

Süleyman severken uzat elini
Kara toprak sarmalamadan seni
Yandırıp kül etme seni seveni
Bitsin artık cilven bitsin artık şu nazın

     Süleyman Usta-Espiye/Giresun
 
 
 
 
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
AKŞEMSEDDİN HAZRETLERİ: İstanbul’un manevî fâtihi, büyük âlim, üstat, hekim ve velî olan Akşemseddin Hazretleri en bilindik yönüyle çağ açıp çağ kapayan İstanbul’un Fatihi, Fâtih Sultan Mehmed Hânın hocasıdır. 1390’da Şam’da doğmuş 1460’ta Bolu’nun Göynük ilçesinde vefat etmiştir.
Soyu, Hazret-i Ebû Bekir’e kadar ulaşır. Her yıl mayıs ayının son pazar günü, Göynük’te anma günü yapılmaktadır. Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin talebelerinden olan Akşemseddin hazretlerinin Risâlet’ün Nûriyye ve Maddet’ül Hayat isimli kitapları vardır. Akşemseddin hazretleri bu kitaplarında; “Hastalıklar insandan insana canlı varlıklar vasıtasıyla geçmektedir” diyerek, mikropların varlığını ilk defa keşfeden İslâm âlimidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.