Müslüman âlemi nereye gidiyor?

A -
A +
Nereye mi gidiyor? Durun ben size şöyle biraz bahsedeyim. Müslüman âlemi dışındaki hemen herkes inançlarına uygun bir şekilde yaşayıp aynı zamanda dünyaya yenilikler katma uğraşındalar. Peki bundan Müslüman âleminin haberi var mı? Biz bu arada mübarek ramazan ayında bile fıkıh bilgilerini alaya alır tarzda muhabbetler peşinde olup sonra da hemen hiçbiri dinin özü esasına ait olmayan meseleleri ekranda din diye anlatmaya çalışıyoruz. Ancak bunlar güzel dinimizin kusuru değildir. Aksine bu bizim ne kadar dinimizden haberdar olduğumuzun ne kadar dinimizi göz ardı ederek yaşadığımızın bir göstergesidir.
Şimdi biz kendimizi en güçlü Müslüman devletlerden biri olarak görüyoruz değil mi? Güçlü olabiliriz belki ama Müslümanlığa ne kadar uygun yaşıyoruz sizce? Gelin biraz da sayısal verilere bakalım. Amerika’da bulunan bir üniversitede bir araştırma yapıldı (Ne kadar doğru onu bilemem. Çünkü günümüzde algı olgudan çok farklı olabiliyor) Bu araştırmanın konusu İslamiyet’e göre yaşayan ülkelerin sıralamasıydı. İsterseniz gelin bu sıralamaya bir göz atalım. Türkiye maalesef ki birinci değil hatta ilk 50'de bile değil. Sıralama şöyle:
1- İrlanda 2- Danimarka 3- Lüksemburg 4- İsveç 13- İsviçre 17- Almanya 25'inci ise ABD... Bakın daha beklediğiniz ülkelerin hiçbiriyle karşılaşmadınız değil mi? Ne Kuveyt ne Arabistan? Bir de ilerilere bakalım 33. Sırada Malezya, 42'de Kuveyt. Türkiye ise tam 71. sırada kendine yer bulabilmiş durumda. Bu da durumu açıkça ortaya koyuyor buralarda halkın yaşadığı benimsediği din İslamiyet olmasa da İslamiyet’e uygun yönetilen devletlerin rahat ve refah içinde olduğunu görüyoruz. Demek ki düşüncemiz doğru problem İslamiyet’te değil biz Müslümanlarda. Maalesef ki dinimize uygun bir şekilde yaşamıyoruz. Dinimizi nereden öğreneceğimizi bize anlatanlar yok. Herkes Kur’âna yönlendiriyor ama Kur’ândan din öğrenilmeyeceğini, dinin Ehl-i sünnet âlimlerinin eserlerinden öğrenilebileceğini nedense kimse anlatmıyor!..
             Ahmet Ekici-Kiraz/İzmir
 
 
 
 
ŞİİR
 
           O/nurlu heceler...
 
Layık olsaydı şayet ümmeti El-Emîn'e
Ne zaafa düşerdi, ne zillet elemine...
Bir kalem ki, hiç sancı çekmemiş O nur için
Nereden bilebilsin "paye" ne? Onur niçin?
Niçin, yâdıyla yanar, sızlar serde genizler
Niçin, hasretle kanar, küle döner benizler
Niçin, edeb-i kelam, selam, salat O'nadır
Niçin, onca ihtiram, hem iltifat O'nadır
Ve niçin ümmetini yormaz iken onca şer
Bir yetim gördüğünde boyunlar yana düşer.
...
Ey şemse uzanırken toprağa düşen elem!
Duygudaşım... Sırdaşım... Ufkuma rûşen kalem!
İşte vadettiğim gün, beklediğin o saat
Duygularıma ram ol, mürekkebini ç/ağlat
Anlat Hayy'ı ve Berr'i; fânî kim, kabir nedir?
Bir inci gibi nadir Leyle-i Kadir nedir?
Mademki daha kutsi, bin aydan daha efdal
Yalvarırım ayrılma; bu gece yanımda kal
Kirpiğimi zorlarken nedamet nişanesi
Ne mazeret dinlerim, ne ilham bahanesi
Mağfiret murâdıyla Arş'a çıkarken âhım
Tövbelerle yıkansın ilâhî secdegâhım
Taşsın yine sel olup gözyaşlarım ucundan
Ab-ı hayat iksiri içelim avucundan
Kemal-i tazim ile hislerimi kitab et!
A'sarın dimağına hitabetini tâb et.
Zor geldikçe mücrime yalın gerçeği ikrar
Hem sıratı hatırlat, hem kabri tekrar tekrar
Kurutmadan aşk odum mürekkebin nemini
Nakşeyle izanlara o/nurun önemini
...
Veyl edip, inayeti kendinden itenlere
Göster ayan âyeti "gül"ü incitenlere...
Bir Gül ki; mürebbibi, hidayet Kitabının
Bir Gül ki; muhatabı, "Habîbim" hitabının
Bir Gül ki, çehresi şen; açken bazen kendisi
Lokmasını bölüşen; Ümmetin Efendisi!
O'ydu ab-ı Kevser'i Sahara'da vahanın
O'ydu sırrına mazhar Sidretü'l Müntehâ'nın
Canlara candan öte, hicrandaki yastır O
Şefkate, merhamete, dostluğa kıyastır O
Aksini söylese de her gün haddini aşan
Sonsuz nâra yaklaşır O/nurdan uzaklaşan
Dense de bu/har diner, bu aşk-ı nebî yiter
Söndü dendiği anda bağrımı yarman yeter.
Arındır küllerinden; az eşele... Eş hele!
Bir aşk ki en derinden; söner mi bu meşale?
İftiharımdır deyip uğrunda zahmet, çile
Arz eyle selamımı; hem layık-ı veçhile
Doldur ilham tasını sînemde gözelerden
Bir naat sun ol Resûl'e en nezih dizelerden
Ab-ı revan'dan hisse sana da kısmet olsun
Kondurduğun her buse inciye nispet olsun
Bâd-ı saba üflerken huşuyla hû sesini
Kansın çorak gönüller, hissedip su sesini
Vuslat için ümmeti gün sayarken sinlere
Karışsın Fatiha'lar binlerce Yasin'lere...
Hakkını öyle ver ki muhabbetin, vefanın
Aşkına delil olsun Muhammed Mustafa'nın
Müşahede ederek ruhumun rüyetini
Nakşeyle afakıma nurlu silüetini
Can vermeden muradım takvimlerin elinde
Katedelim çağları bir zaman tünelinde
Dönüşü olmasa da; değil mi ki sebep yâr
Sürükle umudumu ardında diyar diyar.
Zaman denen mefhumu çıkararak aradan
Varalım Medine'ye, başlayarak Hira'dan
Titrerken dudaklarım, dualarım ıslansın
Hasretimin incisi ummanla kıyaslansın
Giydirip her hecene libasını hayânın
Misafiri et beni Hatem-ül Enbiya'nın
Sükût-u hayalimde her zârım kârım olsun
Andığında adımı, o an baharım olsun
...
Muradımı arz ile Resul'üme; izinle
Tanıştır dostlarıyla, Sahabe-i Güzin'le
Semânın sînesine yine Bilal seslensin
Ruhum vecde gelerek uçmaya heveslensin
Yakışmaz deyip artık karanlık asumana
Çekilsin tüm bulutlar uzakta bir limana
Aczimi idrak ile bırak hep lâl olayım
Rahmet-i Rahmân ile hem dem, hemhâl olayım
Akrebin kıskacında kapı çalarken firak
Ecelin kollarına usulca beni bırak...
...
Ey sevgili kalemim... Kadim dostum... Sırdaşım!
Artık sana emanet duygularım... Gözyaşım...
Kolay değil, bilirim; göstersen de itina
Ne mümkün layıkıyla O Nur'u medh-ü sena
Şayet acze düşer de tükenirse takatin
Nevme sirayet etsin ahdine sadakatin
Aynı ilahi aşkla uğrayıp düşlerime
Mihman eyle Resul'ü mavi gülüşlerime
Mademki gamlı gülzâr rayihasından yoksun
Hiç olmazsa bir gecem asr-ı saadet koksun...
...
Bir naat yazmak gerek! Maksat olmalı hâsıl
Bir naat yazmak gerek... Bir başka; ama nasıl?
 
                                                  Mecit Aktürk
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.