Neden hacca gitmediler? -1-

A -
A +
Osmanlı padişahlarının hacca gitmediklerini öğrendiğimde büyük bir şaşkınlık yaşamış sonrasında da garipsemiştim. 624 yıl boyunca üç kıtaya İslamiyet’i yaymış bir devletinin padişahlarının nasıl olup da hacca gitmediklerini o yıllarda biraz da yadırgamıştım. Ancak, sonrasında okumuş olduğum kitap, dergi, makale ve arşiv vesikalarında bu durumun haklı sebeplerinin olduğunu kavramakta gecikmemiştim.
Devlet yönetmek ciddiyet, sabır, dirayet ve sorumluluk gerektiren bir iştir. Hele ki Osmanlı gibi bir cihan imparatorluğunu idare edebilmek hiç de kolay bir iş değildi. Bu durumun farkında olan Osmanlı padişahları devletin devamlılığı ve bekası için büyük hassasiyet göstermişlerdir. Devlet bekasının korunması için padişahın hep tahtta olması ve uzun süre payitahttan ayrılmaması elzemdi. Bunun önemine vâkıf olan padişahlardan hiçbirisi hac farizasını yerine getirememişlerdir.
“Osmanlı padişahları neden hacca gitmedi?” sorusunun cevabını birkaç madde olarak şöyle sıralayabiliriz;
1) Osmanlı padişahlarının hacca gitmek istemesi fıkhi bakımdan yanlış bulunmuştur.
2) O dönemin şartlarına göre İstanbul-Mekke arası gidiş-dönüş ortalama 1 yıla tekabül ediyordu. 1 yıl gibi uzun bir sürede payitahta padişahın bulunmaması devlet için bir risk ve tehlike arz edebilirdi. Bu sebeple padişahların hacca gitmek istemeleri uygun görülmemiştir.
3) Amme nizamının (kamu düzeni/huzuru) şahsi ibadetten üstün görülmesi. O devir âlimleri, padişahların hac farizasını eda etmesinin bir fitneye ve Müslümanlara zarar gelmesine sebebiyet verebilme ihtimalini göz önünde bulundurarak hacca gitmekten imtina etmişlerdir. 
                 Adil Söylemez
 
 
 
ŞİİR
 
             Riya
 
Dağ bayır çayır ova,
Gezmedim doya doya,
Bu duygu beni oya,
Dünyamız nakış, oya.
 
Kapını çaldım güya,
Mart, nisan, mayıs bu ya,
Mahlûklar gezer amma,
İnsanlarda hep riya.
 
      Gökberk Burak Erçin
 
 
UNUTULMAZ ESERLER
 
TEHÂFÜTÜ’L-FELÂSİFE:  İmam-ı Gazali hazretlerinin (ö. 505/1111) İslâm Meşşâî felsefesini ve Yeni Eflâtuncu sudûr nazariyesini eleştirmek amacıyla yazdığı eserdir. İmam-ı Gazali hazretleri Tehâfütü’l-felâsife isimli eserini 488/1095 yılında tamamlamıştır. Eser bir giriş, dört mukaddime, yirmi konunun incelendiği “İlâhiyyât” ve “Tabîiyyât” başlıklı iki bölümle kısa bir hâtimeden oluşmaktadır. Konuların 16’sı ilâhiyat ve metafizik, 4’ü tabîiyyâta dairdir. Bu eserinde filozofları eleştirirken 20 meseleden 10’unda “ibtâl” yani (çürütme, geçersiz kılma), 6’sında “ta'cîz” yani (âciz bırakma, köşeye sıkıştırma), 2 meselede filozofların ortaya koyduğu kanıtların yetersizliğini belirtmek üzere “acz”, 1 meselede aldatmacaya başvurduklarını belirtmek için “telbîs” kelimesini kullanmıştır. Bunlar, ele aldığı meselelerin kendi amacı bakımından taşıdığı önemi ve konunun ağırlığını göstermek üzere bilinçli olarak seçilmiş kelimelerdir. Yirmi meseleden on yedisinde filozofların görüşlerini yetersiz ve hatalı kabul edip bunları bid'at sayan İmam-ı Gazali hazretleri âlemin ezelî oluşu, Allah’ın sadece küllîleri bildiği ve ahiret hayatının ruhanî olduğu tarzında yorumladığı görüş ve iddialarından dolayı filozoflar hakkında “küfr” kelimesini kullanmaktan çekinmemiştir. (s. 12-13) [Mahmut Kaya-TDV İslam Ansiklopedisi]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.