Hataları gizlemektense -1-

A -
A +
Halk arasında "93 Harbi" olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra (1877-1878) gerçekleşen Balkan Savaşı (1912), Osmanlı Devleti'nin sonunu getiren öldürücü darbelerden ikincisidir.
Bu savaşla ne kaybettik?
Rumeli’yi… Bilhassa, şu son asırda ardı ardına gelen felaketlere, savaşlara, mağlubiyetlere şahit olduk. Fakat hiçbirisinde millet olarak bir olamadık. Moral bozulmasın diye yenilgilerden söz edilmedi. Oysa bunun sebeplerini konuşsaydık, araştırsaydık belki de bugün dünya tarihinde çok farklı bir yerde olurduk.
Hataları gizleyip örtmektense gelecekte tekrarlanmaması ve bizden sonraki nesillere ibret olması için anlatmak belki de en doğrusuydu.
Bu duygu planlı bir şekilde göz ardı edildi. Zira tarih tekerrürden ibarettir. Ayakta kalmak isteyen milletler geçmişten ders almak zorundadırlar. Yarından tezi yok, hemen gafletin bizi yine aynı akıbete düşürmemesi için var gücümüzle çalışmalıyız.
Bunun için bu savaşta muhabir olan Fransız Staphen Lauzan’ın “Osmanlı’nın Bozgun Yılları” Münevver Ayaşlı’nın “Rumeli ve Muhteşem İstanbul” ve Justin McCarthy’ın “Ölüm ve Sürgün”, Ziya Şakir’in “Meçhul Asker, 1912 Edirne Muhasarası” gibi kitaplar dikkatli bir şekilde okunmalıdır. Okumak kurtuluşun anahtarıdır.
Bu düşüncelerle sizinle bir Bulgar Yüzbaşı’nın dilinden Osmanlı askerinin asaleti ve gurur verici bir hatırasını paylaşacağım her ne kadar ben de bu yazıda hatalarımızdan söz edemesem de:
“Ben iki yüz elli askerden ibaret olan bölüğümle ileri hatta doğu cephesindeki siperlere doğru taarruz ediyordum. Çok da can kaybı verdim. Yedek askerin siperleri diğer askerimiz tarafından zapt edilmişti. Benim karşımda ise Osmanlı bölüğü bulunuyor ve olabildiğince sebat ediyor direniyordu. Nihayet yan ateşe maruz kaldıkları için siperleri terk etmeye başladılar. Fakat birkaç kişi hiç geriye çekilmiyor var gücüyle bize ateş ediyordu. Bunlardan birisi birkaç ateşten sonra siperin içerisinde doğruldu ve iki eliyle silahını kaldırdı, bize doğru fırlattı…" (Yarın devam edelim inşallah...)
               Mehmet Can-Araştırmacı Gazeteci Yazar/Akademisyen
 
 
 
ŞİİR
 
   Rabbim sen koru
 
Yiğitler düştü yine yollara
Al bayrak hep omuzlarda
Tekbirler her bir ağızda
Rabbim sen muzaffer eyle.
 
Anası oğluna kına yakıyor
Gururla vatana salıyor
Ülke hep dua yapıyor,
Rabbim sen muzaffer eyle.
 
Rabbim eve ateş düşürme
Ordumuza yenilgi verme
Düşmanları sevindirme
Rabbim sen muzaffer eyle.
 
Melekler hep onlarla olsun
Kör kurşun gayrıyı bulsun
Al bayrak göklerde dursun
Rabbim sen muzaffer eyle.
 
Bayrak bu gökten inmesin
Ezanımız hiç dinmesin
Vatan sakın bölünmesin
Rabbim sen muzaffer eyle.
 
      Muzaffer Özdemir
 
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
MANSUR BEY: Derya (deniz) kaptanlarındandı. Tecrübeli bir denizci, iyi bir teşkilatçıydı. Gelibolu’daki Osmanlı donanmasının Haçlılar tarafından baskını sırasında şehit olan Yûsuf Beyin yerine 1366’da İzmit Sancakbeyliğine getirilmiş Osmanlı donanmasının komutanı olmuştur. Sultan Murad Hana Gelibolu’da bir deniz üssü kurulmasını önerdi. Teklifi memnuniyetle kabul edildi. Bunun üzerine Mansur Bey, iç limanı, tersanesi, depoları, ikmal merkezleri, değirmenleri, kışlaları ile o zamana göre her yönüyle modern bir deniz üssünü, temelden inşa ederek, Türk denizciliğine kazandırdı. Hayata gözlerini yumuncaya kadar Osmanlı Deniz Kuvvetlerinin başında kalan Mansur Bey, 1401 yılında vefat etti. Kabri Gelibolu’dadır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.