Hataları gizlemektense -2-

A -
A +
Yazımızın dünkü bölümünde tarihin tekerrür ettiğini ve başarılı devletlerin hatalarının da araştırılıp incelediğini belirtmiştik. Osmanlının nasıl yıkıldığını ve sebeplerini sonuçlarını anlatan eserlerden bir iki tanesinin ismini verip okumalı okutmalı demiştik. Bir de Balkan savaşlarında bir Bulgar Yüzbaşının Osmanlı askerinin asaletini anlatan anekdotu paylaşıyorduk:
“… Savaşın en şiddetli anında Osmanlı cephesinde bir asker ayağa kalkıp silahını bize doğru fırlattı. Biz ilerliyorduk. Silah sesleri azaldı, bir müddet sonra kesildi. Onların siperlerine askerlerimle girdim. Bir şeyi çok merak ediyordum. Bütün kıta geri çekildiği hâlde bu ana kadar bize ateş eden kimdi acaba?
Gerçi birçoğu ölmüştü. Fakat bize ateş edenlerin 4 asker olduğunu, bunlardan üçünün vefat ettiğini, birisinin ise boğazından ve elinden yaralandığını gördüm. Yarasının sarılması için sıhhiye görevlilerimize emir verdim. Bu Osmanlı askeri gözlerini açtı ve dedi ki:
-Siz kimsiniz?
-Bulgar’ız dedim.
Bu sözü işitince eliyle bizim yardımımızı reddetti. Gözlerini kapadı. Bir saniye sonra:
-Suyunuz yok mu? Su isterim dedi.
Matarayı uzattık “Bu ne suyudur?” diye sordu. Tunca suyu olduğunu söyledik. Bunu reddedip, beraberce öldüğü askerleri işaret ederek:
-Biz Anadolu suyu isteriz! Bize o sudan verin, dedi ve ebediyen gözlerini kapadı.”
Can vermek üzereyken bir yudum suyun ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz? Şanı yüce askerimiz bu korkunç arzusuna rağmen düşmanın uzattığı Anadolu suyu olmadığı için reddedip son arzusuna kavuşamadan ahirete göç ediyor.
Bu harp sonunda beş yüz yıllık yurdumuz elimizden çıktı. Yüz binlerce insan düşman ayakları altında ezilmemek, namusunu korumak için evini-yurdunu terk etti; muhacir olarak yollara döküldü. Binlercesi yollarda öldü, çocuklar yetim kaldı. Sonu belirsiz bir ölüm yolculuğuna çıkmak zorunda kaldı. Kendilerini güvende hissedecekleri Anadolu’ya geldi. Bu insanların romanları, destanları yazılmalı, filmler yapılmalıydı. Ama bu savaşlara ne sebep oldu onlar da bilinmeli öğrenilmeli ve aynı hatalara düşmemek için gelecek nesillerimize öğretmeliydik...
               Mehmet Can-Araştırmacı Gazeteci Yazar/Akademisyen
 
ŞİİR
 
     Ana hakkı
 
Ödenir mi sanıyorsun?
Çok mühimdir ana hakkı.
Bulunur mu sanıyorsun,
Ondan yakın ondan tatlı?
 
Acı haber verir isen.
Hoplatırsın yüreğini.
Eğer onu üzer isen,
Yapamazsın görevini.
 
İtaatkâr olmalısın.
Duasını almalısın.
Hakikati bulmalısın,
Kırma onu üzme onu!
 
Yediriyor, giydiriyor,
Dinimizi sevdiriyor,
Doğrulan bildiriyor,
Ödenir mi ana hakkı?
 
    S. Ürkmez-Afyonkarahisar
 
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
TÂHÂ-Î HAKKÂRÎ: Seyyid Taha-i Hakkâri hazretleri, Anadolu'da yaşayan büyük velilerdendir. Silsile-i Aliyye adı verilen büyük âlim ve velilerin otuz birincisidir. Peygamber efendimizin neslinden olup, Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin on birinci torunudur. 1853 yılında Şemdinli yakınındaki Nehri'de vefat etti.
Asil ve temiz bir aileye mensup olan Seyyid Tâhâ-i Hakkâri’de çocukluğunda büyüklük ve olgunluk hâlleri görülür, zekâ, istidat, vakar ve heybeti ile herkesin dikkatini çekerdi. Onu her gören ileride pek büyük bir zat olacağını söylerdi. Küçük yaşta Kur'ân-ı kerimi hatmetti ve ezberledi. Sonra ilim tahsiline başladı. Süleymaniye, Kerkük, Irak, Erbil, Bağdat gibi ilim merkezlerine giderek şöhretli âlimlerden, tefsir, hadis, fıkıh gibi zahirî ilimleri, zamanın fen ve edebiyat bilgilerini öğrendi.
Seyyid Taha hazretleri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî'nin yanında seksen gün kaldıktan sonra, velilikte pek yüksek derecelere kavuştu. Keşif ve keramet sahibi oldu. Mevlânâ Hâlid-i Bağdadi’nin halifesi olarak Nehri’ye geldi. Burada 42 sene, ilim talebesine, Hak âşıklarına ve Hakkı arayanlara ilim, feyiz ve nur saçtı. Sohbetleri bereketiyle pek çok kimse Allahü teâlânın rızasını kazandı.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.