Bu da geçer "Ya Hu!"

A -
A +
Hayatın bazı gerçekleri var ne yaparsak yapalım değiştiremediğimiz... Bunların başında yaşadığımız ev yani sahip olduğumuz aile geliyor. Bunları kendimiz seçemiyoruz. Allah bize lütfediyor ve biz kaderimize razı olmakla mükellefiz.
Ya bize büyük bir nimet yahut da büyük bir imtihan olabiliyor içinde bulunduğumuz hayat.
Bazı evlerde kaktüsler bile çiçek açarken, bazı evlerde en güzel güller bile solup gidiyor.
Yani anlayacağınız yerine düşen tohum filizlenirken, çöle düşense kum fırtınasına kapılıp gidiyor. Tohumun bile filizlenebilmesi için bulunduğu ortam önemli ve bu bir kader…
Aynı zamanda bir nasip meselesi... Yine de varoluş mücadelemiz bitmeden içinde bulunduğumuz şartları değiştiremesek de bize verilen bir irade var… Buna irade-i cüziye deniliyor. Bu sebeple hayatımızı iyileştirmeye çalışmak elimizde ve bunun için elimizden geldiğince çalışmakla da mükellefiz…
Neyle? Sabırla, duayla ve şükürle... Bu hayatta hiçbir şey filmlerde gördüğümüz, kitaplarda okuduğumuz, insanların bize anlattığı kadar muhteşem olamaz ki… Ya da hiçbir zaman hiçbir film hiçbir senaryo bir hayatı tam olarak anlatamaz, yansıtamaz… Diğer taraftan her insan ayrı bir dünyadır. Konumuza gelirsek burası bir imtihan yeri ve hiçbir şey dört dörtlük olmaz. Bu dünyadan büyük şeyler beklemek, “her şey kusursuz olsun” diye düşünmek, büyük hüzünleri de beraberinde getirebiliyor.
Unutmamalıyız ki, bir kalpte iki sevgi bir arada bulunmaz. Dünyayı seven, ahireti kaybeder. Ahireti sevenin kalbindense dünya sevgisi çıkıp gider. Bu şuurla yaşamak lazım diye düşünüyorum. Bizler ise içinde bulunduğumuz şartlara rağmen hiç ölmeyecek gibi dünya için yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmalıyız. En karanlık geceler bile aydınlık sabahlara kavuşurken, karamsarlığa kapılmamalıyız. Allahtan ümidi kesmemeliyiz… Herkesin bir hayat mücadelesi var iyisiyle kötüsüyle. Geçici bir dünya için kalıcı dertler edinip tasalanmalıyım. Kalbimize dönelim: "Bu da geçer Ya Hu..." diyelim.
Bakarsınız samimi bir tebessüm ya da umulmadık bir iyilik şifa oluverir yaralarınıza. Siz yeter ki merheminizi dua eyleyin.
         Kübra Can
 
 
ŞİİR
 
            Kirpiklere çiy düştü...
 
Sanki nefret yükledik, rüzgârın kanadına,
Fırtınayla her yana, kin serptik inadına.
Gözyaşıyla doldurduk ak beyaz bulutları,
Hüzün saçıp ıslattık, tozpembe umutları.
Oysa sevgi ekseydik, dünya çiçek açardı,
Elem duymaz bahtımız, acı uzak kaçardı.
 
Öfke verip dondurduk, yüce karlı dağları,
Viraneye döndürdük, gönül denen bağları.
Hobi sandık kapattık, hayvanları kafese,
Ormanlar hasret kaldı, bir sıcacık nefese.
Muhabbetten pay alsak, gülerdi gözlerimiz,
Diken olup batmazdı, kırmazdı sözlerimiz.
 
 Nefsimizi semirttik, ruhumuz bize küstü,
 Niye sadık dostları, bıraktık hep yüzüstü?
 Ürkütünce huzuru, kalplere doldu keder,
 Mutluluk kelebekti, kaçırdık yaptık heder.
 Bedenimiz manevi, hazlardan kaldı uzak,
 Huşu vermeyen hayat, insana oldu tuzak.
 
 Ömür buzdan dağ idi, erittik gaflet yakıp,
 Kirpiklere çiy düştü, döküldü gamla akıp.
 Kuruttuk fidanları, meltem sustu dallarda,
 Sevecen insanları, dev yaptık masallarda.
 Güzellikler yok üzdük, kötülükle başardık,
 Bülbül şakıyan yerde, karga öttü şaşırdık.
 
Yürekler gaddarlaştı, küstürüldü hatırlar,
Şiirlerde duygu yok, tatsız tuzsuz satırlar.
Aşkı hoşlanma sanıp, sevdayı hakir kıldık,
Ahde vefayı kovduk, terk edildik yıkıldık.
Şimdi hasım kendimiz, bize nefsimiz rakip,
Dost bilinen gölgemiz, kuşkuyla eder takip.
 
Affetseydik koymazdık, gönlümüze şerleri,
Mutluluk yağmuruyla, yıkardık gök yerleri,
Yeryüzünde her canlı, elbet bir şeye yarar,
Bu hikmeti görmedik, öldürdük verdik zarar.
Meğerse yürekleri, mesut kılmak hünermiş,
Eğer harap edersek, orda baykuş tünermiş.
 
                    Seyfettin Karamızrak
 
 
 
ENTERESAN BİLGİLER
 
ÇAĞLAYAN: Coşkun bir hâlde yüksek bir yerden dökülen su kütlesi... Şelâle olarak da bilinir. Çağlayanlar çok büyük aşındırma gücüne sâhiptir. Bu özelliği, suyun düşme yüksekliğine, düşen suyun hacmine, düştüğü kayalığın yapısına ve diğer sebeplere bağlıdır. Çağlayanların yüzey şekillerinin kalıcı olmaması diğer bir özelliğidir.
Çağlayanlar genel olarak üç değişik arazi yapısına sâhip bölgelerde toplanmıştır. Bunlar yüksek platoların kıyı kesimleri ve buraları kesen büyük çatlak hatları, karaların iç bölümlerinde yer alan kristalli kayalar ile kıyı bölgelerinde yer alan zayıf tortul kayalıklar arasında uzananlar ve buzulların etkisinde kalmış yüksek dağlık bölgelerdir.
Türkiye’nin başlıca çağlayanları; Tortum, Gürlivek, Sızır, Bünyan, Defne ve Düden’dir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.