Hürmet ve muhabbet...

A -
A +
Merhum Nâbî, hayatı boyunca halkın anlayacağı bir dille, insanlara ders niteliğinde şiirler yazardı. 17. yüzyıldan itibaren günümüze kadar gelen şiirleri âdeta bir değerler eğitimiydi. Takma adı olan mahlası, hiçliği ve yokluğu ifade eden "nâ" ve "bî" kelimelerinden oluşuyordu.
Derdi insan olan şair, insanların en hayırlısı ve en şereflisi olan; “Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım” ve “Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik” müjdesiyle ümmeti olmakla nimetlendiğimiz Peygamber Efendimize bütün benliğiyle âşıktı. 
Muhterem şairin 1678 senesinde yaşadığı hatıra, bu büyük aşkın eseriydi sanki. O zamanın devlet ricaliyle birlikte hac vazifesini ifa için yola düşen şair, rivayet o ki, bir dinlenme yerinde istirahat ettikleri esnada, bir paşanın, belki de farkında olmadan ayaklarını Medine’ye, Sevgili Peygamberimizin mübarek istirahatgâhına doğru uzattığını gördü. Derin bir üzüntü duydu. O ruh hâliyle döküldü dudaklarından mısralar:
“Sakın terk-i edepten, kûy-i Mahbûb-u Hudâ'dır bu/Nazargâh-ı ilâhîdir, Makâm-ı Mustafâ'dır bu...”
Mısralarıyla başlayan ve Allahü teâlânın sevgilisinin makamına olan hürmetsizliğe asla müsaade edilmeyeceğini anlatan şiiri okudu.
Söz konusu paşa büyük bir mahcubiyetle hemen toparlanarak Nâbî’ye döndü ve bu şiirini ne zaman yazdığını sordu. O anda yazdığını anlayınca, bu meselenin sır olarak saklanması talep edildi...
Bir sabah ezanı vaktinde Medine’ye ulaştıklarında, ezandan önce müezzinlerin dudaklarından dökülen naatın mısraları ikiliyi hayrette bıraktı. Okunan şiir, Nâbî’nin paşaya okuduğu naattı. Nâbî müezzine bu şiiri nereden öğrendiğini sordu. Müezzin de şaire adını sordu ve tarihî bir cevap verdi:
“Bu gece Peygamber efendimiz rüyamızda bize, ‘Ümmetimden Nâbî isimli bir şair beni ziyarete geliyor. Bu zat, bana karşı son derece büyük bir sevgi ile doludur. Bu aşkını ifade için şöyle bir naat yazmıştır. Siz, bu naatı bu sabah minarelerden onun buraya beni ziyarete gelişi şerefine okuyun’ buyurdu.’’
Nâbî’nin gözleri doldu ve dudaklarından şu pınarlar aktı:
“Demek ki iki cihan güneşi beni ümmetliğe kabul etti. Elhamdülillah...”
          Cüneyt Akçatepe-İstanbul
 
 
 
ŞİİR
 
                İŞARET
 
Bir uyanış!
Zifirî karanlığıma düşen bir aydınlık
Yüreğimde kök salmış bir tohumun ıstırap çiçeği
Bir kuyuda adını bulmak için çırpındığım sonsuzluk
Yıkıldı boşluklar arasında bir bir kelepçe direği
Ben miyim bir tek zamana bilenmiş teselli ordusu?
Benim mi bu düşünceler bilemem, hakikat okyanusu?
Ruhumda lambalar yakan mukaddes bir emanet…
Bir iman bir şuur, asrın genç haylaz çocuğu…
Bir sesleniş!
Dudaklarımda her hecesini süslediğim ötelerden bir söz,
Fikrimde yanıp tutuşan bir akrep bir ıstakoz,
Damarlarımda ayazını hissettiğim çöl gecesi…
Ey yalancı sahte dost! Söyle bana
Dünya bir yolculuk atlası, unutma son koz
Hayat, fikir, el, ayak ve can…
Bir tabut ve musallada fısıltı! Aman ve yalan
Büyük mecburiyettir ölüm, soğuk ve beyaz yorgan…
Karanlığa bürünür her güneş an, an...
İzini sürdüğüm parıldayan bir işaret yıldızı,
Aşkın tanımıdır peygamber, bir gül kokusu
Avucumda bir kelebek, ömür bu yelkovan avuntusu,
İnsan iki kelime; toprak ve su...
 
        Fatih Kaban-Bolu İhlas Vakfı Erkek Öğrenci Yurdu
 
 
 
UNUTULMAZ TARİHLER
 
DUMLUPINAR FACİASI: Çanakkale Naraburnu açıklarında İsveç bandıralı Naboland şilebi ile Dumlupınar denizaltısının çarpışması sonucu 81 denizcimizin ölmesiyle sonuçlanan deniz kazasıdır...
Dumlupınar, Türk Deniz Kuvvetlerine 1950 senesinde katılmış, 9 yaşında bir Amerikan yapısı denizaltıydı. 4 Nisan 1953 günü sabaha karşı yaşanan deniz kazasında Dumlupınar şilep tarafından ezilerek battı. Kaza kısa bir müddet sonra işitildi, ilgililer kaza yerine geldiler. Dumlupınar’la bağlantı kurulup, geminin ağır hasar gördüğü, yaşayanların durumlarının da iyi olmadığı anlaşıldı. Kurtarma çalışmalarına başlansa da hava şartları yüzünden çalışmalar yürümedi ve çalışmalara hadise yerinde yapılan hazin bir törenle son verildi. Böylece 7 subay, 35 astsubay ve 39 er denizaltının içerisinde hayatlarını kaybetmiş oldular...
Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan duruşmada Naboland şilebi kaptanı Oscar Lorentzon’un 6 ay ağır hapis ve 250 lira para; Dumlupınar kaptanı Sabri Çelebioğlu’nun da 1 sene 8 ay ağır hapis ve 800 lira para ile cezalandırılmasına ayrıca mahkeme giderlerinin kendisinden tahsiline karar verildi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.