Ezansız semtler -1-

A -
A +
“Kendi kendime diyorum ki; Şişli, Kadıköy ve Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler?
İşte bu rüya, çocukluk dediğimiz bu Müslüman rüyasıdır ki bizi henüz bir millet hâlinde tutuyor.
Bugünkü Türk babaları havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doğdular, doğarken kulaklarına ezan okundu, evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler, mübarek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan Kur’ân-ı kerimin sesini işittiler; bir raf üzerinde duran Kitâbullah’ı indirdiler, küçücük elleriyle açtılar. Gülyağı gibi bir ruh olan sarı sahifelerini kokladılar. İlk ders olarak besmeleyi öğrendiler; kandil günlerinin kandilleri yanarken, ramazanların bayramların topları atılırken sevindiler. Bayram namazlarına babalarının yanında gittiler, camiiler içinde şafak sökerken Tekbirleri dinlediler. Dinin böyle bir merhalesinden (aşamasından) geçtiler hayata girdiler.
Türk oldular. Bugünün çocukları ekseriyetle yine Müslüman semtlerde doğuyorlar, büyüyorlar, eskisi kadar derin bir tahassüs (duygu) ile değilse bile yine Müslümanlığı hissediyorlar. Fakat fazla medenileşen üst tabakanın çocukları ezansız yeni semtlerde alafranga terbiye ile yetişirken Türk çocukluğunun en güzel rüyasını göremiyorlar. Bu çocukları sütü çok temiz hilkatleri (yaratılışları) çok metin olmalı ki ileride alafranga hayat Türklüğü büsbütün sardıktan sonra milliyetlerine bağlı kalabilsinler, yoksa ne muhit, ne yeni yaşayış, ne semt, hiçbir şey bu yavrulara Türklüğü hissettiremez.
Ah! Büyük cetlerimiz! Onlar da Galata, Beyoğlu gibi semtlerde yerleşirlerdi, fakat yerleştikleri mahallede Müslümanlığın ruhu belirir, beş vakitte ezan işitilir, asmalı minare, gölgeli mescit peyda olur; sokak köşesinde bir türbenin kandili uyanır. Hâsılı o toprağın her köşesi imana gelirdi…
       Yahya Kemal Beyatlı
 
 
ŞİİR
 
NİCE YILLARA TÜRKİYE’M
 
“Türkiye’m” nefesim
Sensiz ben bir hiçim.
Doğru rehber oldun bize,
Nice yıllara hep birlikte…
 
Evlerin bereketi,
Orta sayfa, hizmet yeri,
Nice güzellikleri,
İlmek ilmek işledi Türkiye’m.
 
Huzur her sabah
Onunla gelir evlerimize.
Gül kokusu yayılır,
Gönül bahçemize.
Nasibi olana deva olur Türkiye’m...
 
Buyurdular;
“Gazete bir mektuptur”
Mektubu okuyan ne mesuttur.
Nimetin büyüğünü verdin bize,
Nice yıllara Türkiye’m hep birlikte...
 
      Songül Koca Maden-Samsun
 
 
 
 
KISA KISA...
 
SEVMEK NEDİR?
Sevgi miydi karmaşık olan, yoksa insanlar mı? Hayat değildi aslında zor olan, insanlardı zorlayan. Sevmek basitti belki de, bize gösterilen değeri görmezden gelmektense karşılık vermek yeterliydi aslında. Bazen hayat hakkında, duygular hakkında, sevmek hakkında, çok düşünmemek gerekir. Bazen yanımıza hiçbir şey almadan çıkıp gitmek, yeni bir sabaha yeni bir şehirde başlamak, yeni bir hayata başlamak gerekir sadece. Hayatın zorlukları altında ezilmektense bırakıp gitmek gerekir, her şeyden uzağa. Bazen sevmek yerine umursamamak gerekir, hatta sevmemek. Bazen sadece bir şeyler gerekir, bunları yapacak cesaret gerekir. Bazen de ne gerektiğini bilemeyiz, en kötüsü de budur. Belki de sevmek nedir diye sormak yerine, “hayat nedir?” diye sormalıyız önce... [ENES BABAYİĞİT]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.