Yarım kalsın

A -
A +
Hani bir şarkı dinlersiniz ya, ya da bir film izlersiniz… Ya da bir kitap, ortalarına geldikçe sonunu da aşağı yukarı tahmin edersiniz, orda size göre bir şey yoktur artık. Okusanız da heyecanınız her ileriki sayfada daha bir azalır.
Ama yine de bir ümit, sonunu görmek için beklersiniz, zaman kaybıdır ama yine de yaparsınız. Çünkü az da olsa bir umut vardır. Belki beklemediğim bir sonuç çıkar da sürpriz olur diye. Aslında adı üstünde sürpriz yaşamak arzusuyla geri kalan sayfaları gereksiz yere okumuş olursunuz.
Hayat da benzerdir aslında. Bazı insanları o kadar yorar ki, o kadar bunaltır ki ve o kadar yalnız hissettirir ki… İşte bu insanlar o şarkının sonunu asla beklemezler. Sonunun kendilerine göre olmadığını fark edince bırakırlar. Hayat o insanları bu noktaya getirmiştir artık, önceden “yarım kaldık” diyen o insanlar, artık “yarım kalsın” demeye başlarlar.
İşte yarım kalan şeyler biraz da bu yüzden üzücüdür. Hep yarım kalmanın hatasını kusurunu yarım bırakanda buluruz ya aslında yarım kalmasının sebebi biraz da budur. Gelecekten yorulmuş bir insanın sonucu görmeye dayanamamasıdır yarım bırakmak. Bir şeyler yarım kaldıysa tamamlamak için de birisi gerekir, öyle birisi olmalı ki yarım kalan kişinin elinden tutup çok uzaklara gidebilmeli, umudu kalmayan atide ona sürpriz yapabilmelidir. İşte o zaman bu iki güç birbirini tamamlar, o zaman gerekirse tüm dünyaya karşı gelip birbirlerine arka çıkabilirler. Hani, o meşhur bozkırın tezenesi Neşet Ertaş söyler ya… “Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen,/Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?” O kişi de benim için öyle birisi olmalı. Olmalı ki benim bu karmaşık yazılarıma tercüman olabilmeli... Bunun için insan gerek dostlar… Sohbet gerek… Yüz yüze konuşmak, birlikte yemek yemek, birlikte yola çıkmak gerekir… Oysa günümüz dünyası bırakın arkadaşı normal sese hasret kalmaya doğru ilerliyor… Açılan nice sosyal medya hesaplarında dijital seslerle muhatap oluyor gençlik… Karşısında insan bile yok… O zaman hangi dostluktan hangi muhabbetten bahsedeceğiz ki, “bırak yarım kalsın!”
         Enes Babayiğit
 
 
 
 
ŞİİR
 
           Seyyid, âlim bir zât vardı...
 
Seyyid âlim bir zât vardı;
Ağzında şeker varmış gibi, tatlıydı lisânı.
Derûni bakışları ile
Mest ederdi insanı.
 
Seyyid âlim bir zât vardı;
Ceddinin asâleti vakârına yansırdı.
Silsîle-î Â'liyye büyüklerimize;
Aşk ile bağlıydı.
Mütebessim çehresi ile
Gönülleri ferahlandırırdı…
 
Seyyid âlim bir zât vardı;
Düğünlerimizin başmisafiri,
Hasta olana şifâ'ydı nefesi…
Hamileye meşhûrdu âyet kâse'si…
Cenazelerimizin baş İmamı,
Hâk teâlâ’yı hatırlatırdı her kelâmı…
 
Seyyid âlim bir zât vardı;
Fakirin sofrasının baş tacı,
Kız istemede sanki kızın babası,
Nikâh kıymada verirdi;
Evlilik kurtaran nasihati.
 
Seyyid âlim bir zât vardı;
Çocukların isim törenlerinde;
Kulağına okurdu kamet ve ezânı…
Camiî, vaâz ve sohbetlerinde;
Yaşatırdı, âsr-ı saâdet yıllarını.
 
 
Seyyid âlim bir zât vardı;
Vuslât ile Şeb-i arûs’a kavuştu.
Mübârek ism-i şerifî,
Mehmed Sâid Arvas'tı.
Rabbim şefâatlerine kavuştursun.
Ondan öğrenecek çok şeyimiz kaldı...
 
          Müberra Önder-Kahramanmaraş
 
 
UNUTULMAZ KELİMELER
 
MECZUB:  Arapça “cezb” kökünden gelmektedir. 1. Cezbolunmuş, çekilmiş. 2. Allah sevgisinden dolayı cezbeye tutularak kendinden geçmiş [olan] 3. Deli, dîvâne anlamındadır. Günümüzde daha çok üçüncü anlamında kullanılmaktadır. Benzer bir kelime de “şeyda” kelimesidir. Bu kelime de Farsça olup aşktan aklını kaybetmiş, dîvâne, düşkün, şaşkın olmuş kimse demektir.
SUHUF: Arapça isim olan bu kelime “sahife” kelimesinin çoğuludur. Sayfalar, yapraklar anlamındadır. Allah'ın dört kitaptan başka Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla bazı peygamberlere yolladığı emirler ki yüz tanedir 10 suhuf Hazreti Âdem'e; 50 suhuf Hazreti Şît'e; 30 suhuf Hazreti İdris’e; 10 Suhuf Hazreti İbrahim'e indirilmiştir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.