Dinimizin dili!..

A -
A +
Geçtiğimiz Ramazan-ı şerif ayının yirmi birinci günü “Dilde dinselleşmeye direnelim: Vefat değil ölüm” başlıklı bir haber dikkatimi çekti. Haberde özet olarak şu hususlar dile getiriliyordu:
Vefat kelimesi Arapçada sözünü tutmak, borcunu ödemek, görevini tamamlamak gibi anlamları olan dini bir kelimedir. Görevini yerine getiren, borcunu ödeyen kişi tahmin edilebileceği üzere bir ülkenin yurttaşı değil bir yaratana bağlı kuldur. “Umarım” yerine “inşallah” kullanılmıyorsa, “maşallah”, “şükürler olsun” gibi tanrının varlığına işaret eden sözcükler maddi durumların yerine ikame edilmiyorsa “ölüm” yerine de “vefat etti” denilmemesi gerekir. Türkçe tıbbi yazımda da vefat kavramı yoktur. Ölüm vardır, ölüm riski vardır, ölümcül hastalıklar vardır. Bu fakültelerde eğitim görmüş insanların hatta hâlâ eğitim verenlerin “vefat etti” ifadesini tercih etmeleri de politik, ideolojik bir tutumdur. Gündelik yaşamın maddi koşullardan çok, mistik, idealist ögeler üzerinden inşasıdır. Ölüm yerine vefat etmek gibi mistik, dinsel ve politik İslamcı bir sözcük yerine çok daha maddi karşılıklar bulunabilir. Yaşamımızın çok çeşitli başlıklarda dinci politikalar tarafından kuşatma altına alındığı bu süreçte dil alanında da mücadele etmek gerekiyor...
Haberden anlaşılacağı üzere Allahü teâlâyı inkâr ve maddeyi her şeyin esası kabul eden, toplum hayatını ve fertler arasındaki münasebetleri ve davranışları belirleyen tek faktörün madde olduğunu savunan materyalizm bataklığına saplanmış bir toplum hayal edilmektedir. Her alanda olduğu gibi dil konusunda da maddecilik ön plana çıkarılmakta, yaratanına bağlı bir kul olmaktansa maddenin esiri olmak yeğlenmektedir.
Haberde her ne kadar aksi iddia edilse de hayatımızın her alanında “umarım” yerine “inşallah” kelimesi kullanılmaktadır. “Maşallah” ve “şükürler olsun” ifadeleri milletin dilinden düşmemektedir. Elbette Müslüman için “öldü” yerine “vefat etti” kullanılmalıdır. Hatta daha yıllar öncesinde veciz olarak “irtihal-i dar-ı beka eyledi” “teslim-i ruh eyledi” “Hakk’ın rahmetine kavuştu” denilmekteydi… Maddenin esiri olarak dinimizin diline saldıranlara karşı en mühim silahımız ısrarla dinimizin dilini kullanmaktır. Çünkü dinimizin dili bizim dilimizdir.
    Âşir Er-Kayseri
 
 
 
ŞİİR
 
 
      Yetim olarak yaşamak
 
Küçük yaşta acı düşmüştü evine.
O kadar muhtaçtı ki “baba” sevgisine.
Yedi yaşında yetim bırakmıştı Yaradan.
Ne fayda gelir, hâlden anlamayan kuldan?
 
Yetim kalmakla ilk görünen şey, parça parça taksim edilen mal,
Bu acelecilik nedir Allah’ım, nedir bu yaşanılan hâl?
Her taraftan, baykuşlar saldırmıştı yetime.
Henüz körpe iken ateş düşmüştü evine.
 
Görünüşte yaşarken yetim zavallı kimsesiz,
Zannetmeyin yetim, o kadar sahipsiz.
Yetim dünyada yalnız kaldıkça zavallı, biçaredir.
Yardım eden insanlar için yetim, ahirette bir hazinedir.
 
Hatırlıyorum okulda boynu bükük,
Arkadaşları arasında, yaşça küçük,
Öğretmeni severdi yetimi…
Talebeler arasında göze çarpardı, zekâsının kuvveti.
 
Millî günlerde çıkardı masa üstüne.
Şiir okurdu bayram misafirlerine.
Misafirler yetimi alkışlardı yürekten.
Yetimin yanakları al al olurdu sevinmekten.
 
Ben de öğretmenlerimi rahmetle anıyorum.
                                      Ramazan Keskin
 
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
ŞEYH GALİB: 18. yüzyıl divan şairlerinden. Asıl ismi Mehmet’tir. 1757’de İstanbul’un Yenikapı semtinde dünyaya geldi. İlk tahsilini babasından alıp ardından Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Hüseyin Efendiden din ve tasavvuf; Şâir Hoca Neşet’ten de edebiyat dersi almış olduğu Dîvân’ındaki manzumelerinden anlaşılmaktadır. Mevlevî çevrelerde yetişti. Önce "Esad", sonra da "Gâlib" mahlasıyla yazdığı şiirleri toplayarak 24 yaşında Dîvân’ını tertip etti (1780); iki yıl sonra "Hüsnü Aşk"ı yazdı (1782). Mevlâna Dergâhında girdiği çilesini İstanbul’a dönerek Yenikapı Mevlevîhânesinde tamamladı. Sütlüce’de aldığı bir evde anne ve babasıyla bir süre inziva hayatı yaşadıktan sonra Galata Mevlevîhânesinde Şeyh oldu. Üçüncü Selim Han için söylediği güzel kasideleri vardır. Gazelleri sofiyâne heyecanlarla doludur...
Şeyh Gâlib, 1799’da vefat etti. Mezarı, Beyoğlu Tünel yakınında olup şimdi Divan Edebiyatı Müzesi olan Galata Mevlevîhânesi bahçesindedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.