Doğruyu savunmak cesaret ister

A -
A +
Bir toplumun üyesi olmanın ilk şartı var olan ahlaki çerçeveyi kabul etmektir.  Toplum içerisinde değer karmaşası oluşması ve zamanla “faydacılığın” her şeyin önüne geçmesi, etik kurallarının uygulanmasını etkiler. Bu durumda “toplumsal yozlaşma” ortaya çıkar. Toplumda oluşan yozlaşma hayatın her alanını etkisi altına alır. Günü kurtarma adına yapılan göstermelik çalışmalar, teknolojinin hızla gelişmesi, bireylerin dengesiz ve kötü yaşayışı, aşırı hırs, bencil ve açgözlü davranmak, ideolojik ya da siyasal ayrımcılık bu yozlaşmayı tetikleyen nedenlerin başında gelir. Bilindiği gibi devletin vatandaşlarına sunduğu hizmetler bürokratik kurumlar aracılığıyla sağlanır. Bu kurumlarda, adaletin eşit, hakça ve hızlı dağıtılamaması,  parasal gücün hak ve adaletin önüne geçmesi, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, dalkavukluk, yetkileri çıkar karşılığı kötüye kullanma, rüşvet, zimmet, adam kayırmacılık, rant kollama gibi istenmeyen davranışlar toplumdaki yozlaşmanın önemli sebeplerindendir. Bu yozlaşmanın önlenmesindeki etkili yollardan biri “sosyal adalet”in tesis edilmesidir. “Sosyal adalet”, herkesin hakkının eşitlik ilkesine göre gözetilmesi, adaletin yaygınlaştırılmasıdır. Yani; herkese kabiliyetine uygun yükselme imkânlarının tanınması, insanlardaki doğuştan var olan yeteneklerin gelişmesine fırsat hazırlanması, herkesin ürettiği hizmet ve yaptığı görev karşılığında hak ettiği maddi ve manevi mükâfata kavuşturulması, sıkıntıların ve nimetlerin adalete uygun olarak dağıtılması demektir. Sosyal adaletin yaygın olduğu toplumlarda insanlar tasada ve kıvançta ortak davranmanın gereğine inanırlar. Böyle toplumlarda sosyal refah düzeyi de yüksek olur. Demokratik hak ve hürriyetlerin herkese eşit ölçüde verileceği bir ortam oluşur. Sosyal adaletin, bir milletin bütün fertlerinde, bir devletin bütün müesseselerinde yerleşmesi o ülke insanlarının çok dengeli ve mutlu bir hayat sürmelerine sebep olur. Doğru olanı savunmak cesaret ister. Cesaret; inandığımız şeyleri yapmak değil doğru olanı, etik olanı yapabilmektir.         Seyfettin Karamızrak       ŞİİR         Bîçare ruhun   Yollar ve caddelerde değil Bir şiirde rast gelelim Bir satırı olsun kalbimizi yeşerten Sonra akrep ve yelkovana karşı gelelim.   Zaman geçer gider bizden izinsiz Umut rüzgârları essin düzensiz Baharın gelmesini bir işaret sayıver “Çiçeklerde vuslat zamanı artık” der.   Çarpsın bir cesaret dalgası yüreğine, Sonra gelsin usulca benim gönül direğime. Kavgan bitmesin bu uslanmaz serle, Çare bulunmaz bu gaddar derde.   Geçen çağın delileri bu çağın akıllıları, Derin derin yürekler gözlerine sığ. Klonlanmış ruhlar, yürüyen cesetler, Bîçaredir ruhun, ruhumu bekler.                         Rabia Özen       UNUTULMAZ TÜRKÜLER   MİHRİBAN: Mihriban türküsü şair Abdurrahim Karakoç üstadın yazdığı şiirden türküleştirilmiştir... Anadolu’nun yetiştirdiği önemli isimlerden biri olan Abdurrahim Karakoç bu sevilen türküyü aslında kavuşamadığı aşkı için yazmıştır... Rivayete göre hikâyenin özeti şöyledir: Karakoç’un köyünde bir düğün olur. Düğüne de Kahramanmaraş’tan bir aile gelir… O yıllarda genç bir delikanlı olan Abdurrahim Karakoç gelen misafirler arasından Mihriban’ı görünce âşık olur. Tanışmak ister ve tanışırlar. Genç kızın asıl ismi Şehriban’dır. Ama Karakoç bunu şiirinde Mihriban olarak isimlendirir… Mihriban şefkatli, merhametli ve güler yüzlü anlamındadır ve bu da şairin sevdiği kıza yakıştırdığı sıfatlardır... Daha sonra ana babasına Mihriban’ı istetmek için Kahramanmaraş’a dünür gönderse de kızın ana babası yaşı küçük diyerek bu dünürlüğü kabul etmezler. Bu konu kapansa da şairin yüreğinde kapanmayan aşk Mihriban şiiri olarak dile gelir ve türkü olarak milyonların severek dinlediği ve nice âşıkların duygularına tercüman olduğu bir türkü hâlini alır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.