Görünür görünmezlik

A -
A +
 
“Hayatta mısın?” sorusu basit bir soru gibi gelse de ciddi olarak üzerinde düşünmemiz gereken bir sorudur. Hayatı sırf görünürlük üzerinden değil, yüzeye çıkmayı bekleyen görünmez olayların muhtemel sonuçları üzerinden de değerlendirmeye sevk ediyor bizi.
Hayatta olmanın bazen tek başına yetmediğini hatırlatıyor, yerel ve bireysel hasretlerin ve özlemlerin kolektif toplu heyecanlara dönüşebileceği bir hayat özlemini dillendiriyor bazen…
Görünürlük üzerinden durmadan yaşadığını ispatlamaya çalışanların kültüründe, görünmez olduğunda ister istemez ölü muamelesi görüyor insan. Yaşayanı sırf görünürlük üzerinden yorumlayan bu anlayış, varoluşu aktüel olanla, gündelik gerçeklikle yargılamaya çalışıyor. Tersten baktığımızda, görünür olanın aslında ölü olduğunu da söyleyebiliriz pekâlâ. Ölü oldukları hâlde milyonlarca ışık yılı uzaklıktan, gecikmeli olarak bize ışığını gönderen yıldızlara ne demeli. Hatta öyle ki dünya yaratıldığı gün doğan ve bugüne kadar saniyede 300 bin kilometre hızla ilerlediği hâlde ışığı dünyaya ulaşamayan yıldızlar var denilmektedir uzay denilen bu muazzam boşluğun mesafesini anlatabilmek için. Gündelik hayattaki nesneler, insanlar için de aynısını söylemek mümkün. Bir nesneden çıkan ışınların gözümüze gelmesi için, çok kısa bir an olsa bile belirli bir sürenin geçtiğini düşündüğümüzde, görünür olanların aslında geçmiş hâlleriyle görünür olduklarını söyleyebiliriz. İşi göreceleştirerek daha da karmaşıklaştırmak gibi bir niyetim yok ama görünür olanın her hâlükârda ölü, kuru bir kabuk olduğunu, aslında görünmez olanın durmadan varoluşu biçimlendirdiğini sezebiliyoruz. Bir biçime bürünen her varlık, henüz biçimlenmemiş, görünmez bir kuvvetler alanı olarak içinde farklı olanı barındırdığına göre, her birimiz görünmez gelişmelerin failleriyiz ve bu muhteşem gelişmeleri hissedip gerçekleştirdiğimiz, düşündüğümüz ve atalet (tembellik) kabuğumuzu kırdığımız ölçüde yaşadığımızı hissederiz.
        Sosyolog ErdiHan
 
 
ŞİİR
 
    BİZİM YOL
 
Dünya bir gemi,
Hani bunun dümeni.
Sakın düşme boşluğa,
Unutma göçüp gideni.
 
Zaman akıp gider hızlı,
Düşün beş sene evvel yaşını.
Kalmamış kimse, ölüm hak,
Sen de biliyorsun rotanı.
 
Bir olsun tadımız, acımız,
Öyle ise doğru yoldayız.
Aynı gemideyiz hep,
Kardeşiz, Müslümandır adımız.
 
           Çağrı Tonyalı
 
 
 
 
TARİHTEN BİR YAPRAK
 
ORUÇ REİS: Türk denizcilik tarihinde önemli bir yeri olan Cerbe Adası Oruç Reis tarafından 1513 yazında fethedildi. Burayı kendisine üs edinip, Doğu ve Batı Akdeniz’de pek çok gemi zapt etti. Papa’ya ait o zamanın dev savaş gemilerini ince tekneleriyle ele geçirmesi, şöhretini Avrupa ve İslâm dünyasının en küçük köylerine kadar ulaştırdı. O tarihe kadar bir çektirinin, bir baştardayı ele geçirmesi işitilmemişti. Gemi elde edilince kendisi dâhil bütün leventlerine İtalyan elbiselerini giydirdi. Oruç Reisin arkadan gelen ikinci harp gemisini ele geçirmesi pek kolay oldu. Zira ateş başlayıncaya kadar İtalyanlar bu gemiyi kendi gemileri zannetmişlerdi.
Cezayir’de bir devlet kurmaya karar veren Oruç Reis, kısa zamanda bu toprakları ele geçirdi. Becâye kuşatması sırasında Oruç Reis sol kolundan ağır yaralandı ve hekimlerin tavsiyesiyle bu kolu dirsekten kesildi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.