Siz mutlu olamazsınız -1-

A -
A +
Mutluluk eşittir para mı diye düşünüyorsunuz?
Acaba öyle mi gerçekten? Mutluluk parada mı? Evet günümüzde insana "paran kadar konuş!" diyorlar. "Parayı veren düdüğü çalar" diyorlar. Ama varlıklı birçok insan niçin intihar ediyor?
Niçin şöhretin zirvesine çıkmış birçok kimse itiraflarında hep huzursuz ve mutsuz?
Niçin bir kısmı eşinden ayrılmış… Niçin bir kısmının sonu hep hüsranla bitiyor? Niçin çoğu ne yaptılarsa da mutluluğa ulaşamamışlar…
Hatta pek çoğu, meşhur olmadan önceki hayatına özlem duyuyor…
Yoksa sahip olmak arzusu mu mutluluk için çıkar yol? Neye kavuşmak isterse ona ulaşabilmek… Alabilmek...  Sahiplenebilmek...
Eskilerin deyimiyle, "yediği önünde yemediği ardında" olmak…
Bu mu mutluluğun çaresi?..
Hiç zannetmiyorum… Peki mutluluğa kavuşmanın sırrı ne?..
İşte burada durmak gerekiyor…
Önce bu konuyu iyice incelemek gerek... Mutluluk bir duygudur. Yani manevi bir şey… Asıl yanlışlık galiba burada başlıyor...
Maddiyat ile manevi bir arzuyu yakalamaya çalışmak… Maddeyle manayı almaya kalkışmak... Mutluluğun sırrı burada yatıyor.  İnanç ve paylaşmak...
Şimdi bu şablonu, önce kendimize sonra çevremize uygulayalım… Mutluluğu yakalamak isterken, nereden nereye gelmişiz… Bizim inancımızın en güzel parolası değil mi? “Komşusu açken tok yatan bizden değildir!.."
Elinizi vicdanınıza koyup cevap verin bakalım. Haydi araştırıp soruşturmayı da bir tarafa bırakın, hangimiz kapı komşumuzun ne halde olduğunu aklımızdan geçiriyoruz?
Hangimiz komşumuza bir kap yemek ikram ediyoruz? Kendimiz evde yemek yapıyor muyuz ki komşumuza ikram edelim değil mi? Çünkü artık biz yemeği hazır söylüyoruz.
Dolayısıyla artık komşuluk diye bir kavram kalmadı… Peki yemek konusunu geçelim. Hangimiz komşumuz bir darda kaldığında imdadına koşuyoruz?
Lütfen kızmayın sinirlenmeyin ama hiçbirimiz...
Öyle sokakta gördüğümüz üç beş dilenciye cebimizde ağırlık yapan bozuk parayı vererek vicdanımızı rahatlattığımızı zannediyorsak kendimizi aldatıyoruz.
    Muhsin Taha Uğur-Ankara
 
 
 
ŞİİR
 
           Mavi yerlere...
 
Daha mavi yerlere uçası gelmiş
Grinin içinde yetişmiş, büyüyememiş
Kanadında güzellik taşımış, yüklenmiş
Sorsan nereye gider bilmezmiş!
 
Kabullenilmiş bir çaresizlik var üstünde
Bana değil ya kendine küsmüşse
Şiir yazmak değil uçurmak marifetse
Her uçuşunda bir renk çalar dünyamdan
 
Her kanat çırpışında bir alev söner
Göçmendir elbet buraya döner
Hâlâ aynı ağacı mı sever?
Yoksa diğer dallara da merakı mı var?
 
                  Rabia Özen
 
 
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
SULTAN SELAHATTİN EYYUBİ: Eyyubiler Devleti'nin kurucusudur. 1137’de Tekrit’te doğdu. Babası Necmeddin Eyyûb; Azerbaycan’da Erivan’ın Devin kasabasındaki Hazbânî kabilesine mensup olup Büyük Selçuklu Sultanı Mesut Şâhın Tekrit muhafızıydı.
Selâhaddin Eyyubi’nin çocukluğu, babasının muhafızlığını yaptığı Tekrit ve Baalbek’te geçti. Tekrit, Baalbek ve Şam’da yetişip, iyi bir tahsil ve terbiye gördü. Yirmi beş senelik vezirlik ve sultanlık hayatı, hep İslamiyet’e hizmetle geçmiştir. Tarihte pek nadir yetişen şahsiyetlerden biriydi. İlme çok değer verir, âlimleri korur himâye ederdi. Yüksek insânî meziyetlere sâhip, iyi huylu, cömert, âdil, kültürlü ve müsamahakâr bir hükümdardı. Ülkesine her taraftan, ilim sâhipleri gelir, verdikleri derslerle insanlara hizmet ederlerdi. Onun zamanında Şam medreselerinde ders veren altı yüzden fazla fakih (fıkıh, din, şeriat ilminin üstadı) vardı. Tabipler, edebiyatçılar, şairler, matematikçiler, kimyagerler, mimarlar ve diğer ilim sâhipleri memleketin gelişmesi için canla başla çalışırlardı.
4 Ekim 1193 tarihinde -56 yaşında- Şam’da vefât etti. Kabri Şam’da Medresetü’l-Aziziye’dedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.