Hayatı birlikte örelim mi?

A -
A +
İnatçı çocukları severiz; ne istediklerini bilirler ve istediklerini alabilmek için sonuna kadar direnirler. Ama bir de ne istediklerini bilmeyen, sırf inadına yapanlar vardır. Bunlara da “inatçı” deniyor. “Yapma!” dersin inadına yaparlar. Sonra “yap!” dersin, inadına yapmazlar.
Söylenenin içeriğine bakmaksızın sadece dışarıdan, merkezden gelen uyarana karşıdırlar. ‘Anti' hâllerini sürdürebilmek için tüm enerjilerini tepkisel olmaya ayırmışlardır.
Bunların durup düşünmeleri ve kendilerine sormaları gerekiyor:
“Ben ne istiyorum? Ne yapmalıyım?” ya da “ne yapmamalıyım?” Uyaran-tepki kısır döngüsünden kendilerini kurtaramazlarsa, küresel zorbaların ağında örümcek ağına yakalanmış sinek gibi çırpınıp duracaklar.
Ne yapmak istediklerine, neyi arzuladıklarına dair benzer sorular karar vermeyi gerektirir oysa. Karar verme anı, geçmişin ve geleceğin gözden geçirildiği ve tüm gizil kuvvetlerin, şimdi ve burada ele geçirildiği bir andır ve aktiftir. Sırf karar vermekten kaçındıkları için sadece dış uyaranlara olumsuz tepki vererek sürdürürler varoluşlarını.
Küresel zorbayla uyuşmadıkları açık; zorbalar dünya için aktif olarak kararlar alıp uyguladıkça sadece inadına tepki vermelerinden biliyoruz. Kolaydır, inadına karşı olmak; çünkü aktif değil, reaktif, tepkisel bir var olma biçimidir. Karar vermek, kaygı ve endişelere neden olabilir.
Ne gerek var karar vermeye? Sadece inadına yaşa ya da yaşama. Artık cahil zorba neyi emrediyorsa… Çizgiselliği, küresel zorba dayattığı için sevmezler; “doğru yoldan ayrılma!” denmiş ve inadına ara yollara sapmışlardır.
Karar vermek, kaygılı bir süreçtir, o hiç bitmeyecek gibi gelen kısacık an. “Kaygı, özgürlüğün baş dönmesidir”.  Bu baş dönmesi güzel bir şeyi doğuruyor sanki. Düşünsenize; özneler arasındaki birlikte düşünmenin dayanılmaz çekiciliği. Müthiş bir müzakere alanı olarak açılan bir yeryüzü. Sadece toplumsal öznelerin değil, tüm hayat formlarının bu müzakere sürecine katıldıklarını bir düşünsenize, ne müthiş bir bağlantılar ve diyaloglar alanı: Özgürlüğün baş dönmesi işte budur...
      ErdiHan/Sosyolog
 
 
ŞİİR
 
 
   Aşkı taze tutmak gerek
 
“Seviyorum” demek yetmez
Aşkı taze tutmak gerek.
Ufak tefek emek yetmez,
Aşkı taze tutmak gerek.
 
Kin nefreti tamamen at.
Sarf ettiğin her sözü tart.
Sadakattir birinci şart,
Aşkı taze tutmak gerek.
 
Eli kolu dolayarak,
Sevgi saygı bulayarak,
Çiçek gibi sulayarak,
Aşkı taze tutmak gerek.
 
Duysun eş dost tüm ahali.
Budur aşkın gerçek hâli.
Sanki günlük süt misali,
Aşkı taze tutmak gerek.
 
Nöbetçi, aşk sözler ile
Bakışmalı gözler ile
Tebessümlü yüzler ile
Aşkı taze tutmak gerek.
 
      "Nöbetçi Şair"-Şahin Ertürk
 
 
 
ENTERESAN BİLGİLER
 
MAKİNELİ TÜFEK: İlk makineli tüfek, geri tepme sistemiyle çalışan, Maksim makineli tüfeğiydi. Bu tüfek 1885’te Hıram Sterens Maksim tarafından imal edilmiştir. Bu yıldan 1911’e kadar makineli tüfeklerin geliştirilmesi için çalışmalar devam etti. 1911’de Lewis makineli tüfek yapıldı. İsaac Newton Lewis’in geliştirdiği bu model, ilk hafif otomatik makineli tüfek oldu. Esasen tayyare personeli için yapılmış olmasına rağmen Birinci Dünya Harbinde piyadeler tarafından geniş çapta kullanıldı. İkinci Dünya Harbi ve Kore Harbinde, müttefikler tarafından en çok kullanılan silâh, Browning makineli tüfek ve otomatik tüfekleri idi. Almanlar Mg-34 ve Mg-42 hafif makineli tüfeklerini yaptı. Dakikadaki atım adedi 1500’e varıyordu.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.