Dilimiz Türkçemiz üzerine -2-

A -
A +
Edebiyat hocalarımız çok haklıydı. Münevverler nasıl aydınlatabilirdi bizi? Üslup, ekol olmazsa biz asla ilerleyemez, asla kıymetli edebî eserler, affedersiniz, yazınsal anlatı ürünleri vücuda getiremezdik. Biz mal satıyorduk neticede, ürünlerimiz önemliydi. Vakit kaybetmeksizin, yok süresizin(!), menşei Türkçe olmayan kelimeleri katledip unutuyorum işte, gebertip kökeni Latince, Fransızca, İngilizce ve Moğolca kelimeler ve eklerle Türkçemizi zenginleştirmeliydik. Şartlar el verdiğinde burjuvalaştıracaktık zenginliğimizi. Ne gerek vardı ahmaklığa, akılsızlığa, aptallığa. “Anlayışsızlığımız” yeterliydi. İktifa sözcüğünü yok ederek adım adım zafere koşuyorduk. Yeter! Hâlbuki ne kadar sıradan düşünmüşüz. Artık kemâle erişmenin ne kadar korkunç olduğu, imgelemimizdeki anlatısal seçkinliklere gebeydi. Hayali, taşlamıştık. Olgun, seçkin ve üstün bir birey olmuştuk. Hüner, meziyet ve fazilet sahibi fertler, bireylerimizin zihinlerini işgal edemezdi artık. Olanaklarımız çoktu. Aksülamel devrimizi reaksiyon dönmesine saptamıştık! Bazı sözcükleri hocamız ve biz de anlayamasak bile istediğimiz ekleri ve kökleri Türkçeleştiriyorduk.  "gan"larla genlerimizi yok edip riyaziyeyi matematik, ruhiyatı psikoloji yapan da bizdik. Daha katedecek çok yolumuz vardı. Acilen harfleri "sözcükcük" yapmalıydık. Zira kurumlar buna müsaade ediyor, bize muzaffer bir istilacı edasıyla "komutlar" vererek gayrete getiriyor -bakmayın gayret dediğime, deyim(!)lere şimdilik izin veriliyor-, istediğimiz kadar türetebilirdik. Kadem kadem adımlarımızın cereyanıyla akımımız her yeri kuşatıyordu. Yegâne, biricik öğretmenimiz bize yol gösterdi. Bol bol türettik. Hocam çok kıymetliydi. Sonunda İhsan olan adımı değiştirdi ve bana Bağış(!)ladı. İşte esaretten kurtulmuştuk. Tutsak edemezlerdi artık bizi. Muzaffer olduğumuz savaşlar neticesinde, topraklarımızla beraber öz Türkçemize de sahip çıkmıştık. Yazgısaldı kaderimiz, tutkusaldı iştiyakımız ve muntazamdı düzenselimiz. "İnsanı" ve "ruhu" da yok ettiğimizde muzaffer olacaktı kazanımsallığımız(!)          Cüneyt Akçatepe       ŞİİR           Halktan kuvvet   Yürü ey Türkiye’m yürü, Yazılanlar başa gelir. Yüz bin asker nizamiye, Üzerine paşa gelir.   Hızır sağda, İlyas solda, İkisi de koşagelir.   Sarp olaylar düzelince, Hainler harbe girince, Koca tanklara binince, Kuvvet halktan koşa gelir.                Fahri Kol       GÜZEL YURDUMUZ   BURDUR: Isparta, Afyonkarahisar, Antalya, Muğla ve Denizli illeri ile çevrilidir. İrili-ufaklı 14 mavi göl arasında yeşil bir beldedir. Trafik kod numarası 15’tir. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Burdur, Selçuklu Devleti'nin toprağı olmuştur. Burdur’un %60’ı dağlık, %19’u ovalık, geri kalanı plato ve yayladır. Göl hâline gelmiş çöküntüler, kanyonlar ve mağaraların sayısı oldukça fazladır. Göller ve ovalar, dağlar arasında kalmış bir çöküntü bölgesidir. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanır. Başlıca tarım ürünleri şeker pancarı, buğday, arpa, soğan ve patatestir. El sanatlarından halıcılık, dokumacılık, tabakçılık, dericilik, keçecilik ve bakırcılık çok gelişmiştir. Burdur, dünyanın en eski yerleşim merkezlerindendir. Beş bin senelik medeniyetlerin izleri kalmışsa da, örf ve âdetlerinde ve sosyal hayatlarında Türk-İslâm kültürü hâkimdir. Halkı çalışkan, örf ve âdetlerine bağlıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.