Öfkeye ve teşekküre edilen merak

A -
A +
Çölde yolculuk ediyorlardı. İki arkadaş idiler. Bir ara hiç olmadık bir sebepten dolayı bir konuda anlaşmazlık yaşandı. Birbirine karşı kendi düşüncesini savunurken iş her ikisinin de öfke kontrolünü kaybettiği ana kadar sürüklendi… Aralarındaki restleşme o kadar ileri gitti ki, öfkesine hâkim olamayan arkadaşın birisi, hiç yapmadığı bir hareketi sergiledi… Arkadaşının suratına bir tokat aşk etti. Tokat, suratına şaklayan arkadaşın canı çok yandı… Ama dişlerini sıktı… Çok zordu sabretmek ama o zor olanı seçti… Yutkundu ama tek kelime etmedi. Hatta öfkesini dindirmek için yere oturmak gerektiğini hatırladı… Hafifçe yere oturdu… Kızgın çölün sıcaklığına rağmen öfkesinin geçmesi için oturması gerektiğini biliyordu… O esnada çöldeki kuma parmağıyla şu satırları yazdı:
“Bu tokat bana en iyi arkadaşımdan geldi...”
Arkadaşı da susuyordu… Yapılan bir iletişim hatasıydı… Ama aklı başında insanlardı. Bir müddet sonra herkes kendi dünyasında kendi muhasebesini yaptı… Sakinleştiler… Ayrı düştükleri konudan söz etmeden gitmek gerektiğini dile getirdiler ve yollarına devam ettiler.
Toz toprak içinde kalmışlardı. Bir hayli de yorulmuş, acıkmış ve susuz kalmışlardı… İleride bir vaha gördüler. Hatta orada suya girip temizlenebilirlerdi… Öyle yaptılar… Yıkanma esnasında tokat yiyen arkadaş dengesini kaybedip bataklığa saplandı. Boğulmak üzereyken arkadaşı yetişip arkadaşını kurtardı.
Onun bu hareketi az önce şamar yiyen arkadaşın duygularını tekrar altüst etti. Bir ara tenha bir yere çekildi ve bu kez kum üzerine değil bir kil üzerine yazdı duygularını:
“Beni boğulmaktan en iyi arkadaşım kurtardı...”
Birini kuma diğerini kil parçasına yazdığını gören arkadaşı merak etti:
“Sana tokat attığımdaki öfkeni kuma yazdın. Seni kurtardığımda ise teşekkürünü kayaya yazdın. Sebebini öğrenebilir miyim?”
Arkadaş gerçek arkadaşlığa yakışacak mükemmellikte bir cevap verdi:
“İncindiğimizde öfkemizi kum üzerine yazmalıyız ki, tez zamanda silinsin gitsin. Bir iyiliği ise kaya üzerine yazmalıyız ki kolay unutulmasın!..”
           Hamza Uğur Türkoğlu-Antalya
 
 
ŞİİR
 
           Benim dünyam
 
Benim dünyam, benim dünyamda
Barış bol, sevgi çok
İyiler huzurlu, kötüler yok
Benim dünyamda dilekler gerçek
 
Benim dünyamda altın kalpli insanlar
İnsanları seven hayvanlar
Her yer cıvıl cıvıl her yer çocuklar
Her yer oyuncaklar.
 
Benim dünyamda
Her yer çayır çimen
Her yer çiçek böcek
     
         Hayrunnisa Zıbak
 
                                                  
 
KISA KISA… KISA KISA…
 
TULUMBACILAR OCAĞI: Osmanlı Devleti zamanında İstanbul'da artan yangınlara karşı 1720 yılında Yeniçeri Ocağı askerleri ile kurulan itfaiye teşkilatıdır. Tulumbayı sırtlarında taşıyanlara uşak, tulumba takımının ağası ve yol göstericisine fenerci denirdi. Borucu, su sıkılan boruyu taşır ve alevlere su sıkardı. Kökenci, borucunun kullandığı boruyu tutarak düşmemesini sağlardı. Hortumcu ise hortumları kullanırdı. Tulumbacılar, Yeniçeri Ocağının sağlam ve çevik olanlardan seçilirdi. Yeniçeri Ocağının 1826 yılında kaldırılmasının ardından Tulumbacılar Ocağı da kaldırıldı. Ancak aynı sene içinde çok geçmeden yangınlar yine baş gösterince Tulumbacı Ocağı tekrar gündeme geldi. Bu sefer Yeniçeri Ocağı yerine kurulan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye ordusuna bağlı olarak Yangıncı Taburları kuruldu. Bu yeni ekibe Yangıncılar denmesinin sebebi Tulumbacıların Yeniçerileri hatırlatmasıydı. 1827 yılında yangınlara aksamadan müdahale edilebilmesi için yangıncılar bir müdüriyet şeklinde teşkilatlandırıldı. 1923 yılında ise İtfaiye Teşkilatı adını alıp belediyelere devredildi.
Ahmet Miraç Kaytan
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.