Kaplan ve çekirge...

A -
A +
Ormanda ilerlerken hayvan gübresine basan kaplana gübrenin içinden fırlayıp çıkan bir çekirge, karşısında bir karınca varmış gibi çıkışır: “Neden yıktın benim yuvamı?” Kaplan duyduğu ses ile dört bir yana bakar ama bir şey göremez. Derken bir cızırtı çalınır kulağına. Biraz eğilince çekirgeyi belli belirsiz fark eder. “Bana mı sesleniyor?” der şaşkın bir hâlde. Çekirge: “Buradayım hey. Tam da patilerinin dibinde… Bana yeni bir yuva yapman gerek!” Kaplan güler bu cüretkârlığa ama hoşuna da gider: “Sen hangi evden bahsediyorsun?” der ve can sıkıntısında biraz eğlenmek ister… Çekirge hiç alttan almaz: “Eğer beni ciddiye almazsan seni mahvederim” der. Kaplan eğlenmek için teklif getirir: Kaplanlarla çekirgeler savaşsın. Siz kazanırsanız söz yuvanı yapacağım!” Çekirge teklife razı olur. Öğleden sonra yeşil mekânda buluşurlar. Orman hayvanları toplanır. Çekirge de ne kadar eşek arısı, sivrisinek, kara böcek vb. varsa toplar. Bu arada bayan tilki biraz da keyiflenir. “Nerede bu düşmanlarımız göremiyorum” falan der. O böyle alay ederek hava atarken ne olduysa bir anda olur. Yarış başlamıştır... Bütün sinekler, arılar sağından solundan sokmaya başladıkça patilerini rastgele sallamaya başlar. Ama fayda vermez. Çıldırır âdeta. Kendini yakındaki bir göle zor atar. Sonra da onlar uzaklaşınca kaplan ve arkadaşlarının yanına varır inleye oflaya: “Neredeler? Gelmiş mi çekirgenin dostları?” diye sorar kaplan. “Evet” diye cevap verir tilki. Ama sesi oldukça ciddidir: “Peki, sen niye sudan çıkmış balık gibisin?” Gururuna yediremez: “Yolda gelirken serinleyeyim” dedim. Kaplanın kükremesiyle hücum başlar. Ama çekirgeler ve diğer haşerat koca hayvanların üzerine hücum edip cazır cuzur sokmaya başlayınca hepsi perişan olur. “Suya koşun, aklınız varsa suya koşun” diye haykıran bayan tilkiyi bile duymazlar. Sonuçta kaplan yenilgiyi kabul eder. Gider çekirgenin evini tamir eder. Kaplan mertçe sözünün eri çıkmıştır...          Muhsin Uğur-Ankara         ŞİİR                      SEFER   Kılıç kuşandı mı, sorma orduma “sefer nereye?” Emr-i Hakk vakidir Mercidabık’tan Ridaniye’ye. Caber'den ferman var, zulmün şah damarını kesmeye, Gidiyorum Şam'dan Bağdat'ta "Kızılelma" ekmeye.     Bir gece ansızın sefer bizimdir zafer Allah’ın Burçlarda sancağım dikilir şafağında sabahın. Ceddimden ferman var, yiğitler hazırlanın! Gidiyorum haddini bildirmeye düşmanın!   'Vahşi Batı'nın şımarık çocuğu bak uslanmaz Grek! Fatih’ten ferman var şu Mora’ya bir fedai gerek! Adalar Denizi'ne Çakabey sancağı dikerek, Gidiyorum Girit’ten Rodos’a, Kardak’tan dizerek.                             Mehmet Doğrubaş-Diyarbakır           KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST(Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür)   “Bizim dinimizde müminler sebebe yapışır; fakat müsebbipten bilir. Yani müminle kâfir arasındaki fark; kâfir, sebebe yapışır, sebepten bilir. Benim çalışmamla oldu, der. Mümin; ben sebeplere yapıştım, neticesini Allah'tan bekledim. Rabbim, hakkımda olanı verdi. Benim hakkımda hayırlı olan bu imiş, şer olan bu imiş, der, kadere razı olur. Mümin, 'illa' demez. İlla dediği zaman, cenab-ı Hakka isyana kadar gider, tehlikelidir. Müminin şanı, şerefi, güzelliği; en güzel şekilde sebebe yapışıp, neticeyi Allah'tan beklemesidir.”    Enver Ören (rahmetullahi aleyh)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.