Bağlanmayacaksın!

A -
A +
 
 
“Çağın getirdiği bir hastalık” diyorlar strese… Aslında ‘insanın kendine ettiğini iki dünya bir araya gelse edemez’ dedikleri hâl tam da bu olsa gerek. ‘Ne var da telaş ediyorsun?’ desen stresli birisine, gözlerinden ateş çıkarak seni kovalamaya yönelir. Oysa gerçekten ne var da neyin telaşını yapıyorsun? Her şey olacağına varmıyor mu? Kaç tane ibretlik örnek okumuşuzdur, duymuşuz dinlemişizdir… Daha dün dinledim, adam Kaliforniya eyaletinde mezar yerleri pahalı olduğu için bilmem ne kadar dolar vererek kendine aile kabristanı yaptırmış. Geçenlerde hacca gitmiş, hacda vefat etmiş. Cenazesi Arabistan’a gömülmüş. Bir başka örnek, adam yedi yıldızlı bir otel yaptırmak için gecesini gündüzüne katmış. ‘Aman işler aksamasın’ diyerek senelerce işçileriyle birlikte barakalarda sabahlamış çoğu kez. Soğukta karda yağmurda yarı aç yarı tok iş peşinde koşturmuş. Koskoca binanın inşaatını tamamlamış.
Hangi otel zinciriyle anlaşacaksa ona göre tezyinat yapılacak aşamaya gelmiş… Ne koşuşturma ne sıkıntı… Derken bir gün ‘inna lillahi ve inna ileyhi raciun’ ömrü vefa etmemiş. Der ki onu tanıyan bir derviş, hâli vakti yerinde olan bu kimse, hayatını yiyip içip gezse, fakir fukaraya, eşe dosta, hısım akrabaya; ihtiyacı olanlara tasadduk etse hem rahat bir hayat sürecek hem de bu hayır hasenatı yaparak huzur içinde geçecek bir imkâna sahipti. Eğer öyle olsaydı, o binanın peşinde gece gündüz hayatı stres içinde barakalarda geçmeyecekti… Ne demiş şair, “bağlanmayacaksın!” Ne diyor bu dinin büyükleri, meyletmeyeceksin… Ne diyor Yunus Emre: “Mal sahibi mülk sahibi,/Hani bunun ilk sahibi?/Mal da yalan mülk de yalan,/Var biraz da sen oyalan...”
Gerçekten her konuda bir hedefi olsun insanın, bir emek göstersin; bir gayretin içinde olsun… Ama hiçbir zaman eyvah etmeden, vah tüh yapmadan, telaş etmeden vücudunu kasmadan… Stres yapmadan…
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az demiş atalarımız. Gerçekten stres yapmayın, bunalıma girmeyin, çileden çıkmayın… Olduğu kadar, olmadığı kader…
         Selim Yavuz
 
 
 
ŞİİR
 
 
                   İSTEMEM
 
Beni dar günümde yalnız koyanlar,
Salıma da yapışmasın, istemem.
Öldüğümü aylar sonra duyanlar,
Mezarıma yetişmesin, istemem.
 
Yüze gülüp ardım sıra atanlar,
İşim düşse kulak üstü yatanlar,
Karakteri haraç-mezat satanlar,
Pazarıma ilişmesin, istemem.
 
Yıllar yılı tuz ekmeğe bandığım,
Her fırsatta güzellikle andığım,
Dost bilip de hatırşinas sandığım,
Öte yanda yılışmasın, istemem.
 
Bize adam gerek, mert oğlu mertçe,
Harcadık ömürü boşa, cömertçe,
İçi boş ceviz çok, kabuğu sertçe,
Dolularla karışmasın, istemem.
 
Gıyabî, koy taşı gediğe gelsin,
Hakîki yâr sana hediye gelsin,
Ağyar bu meclise ne diye gelsin,
Urbaları kırışmasın, istemem.
 
           Mustafa Özkahraman
 
 
 
KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST
 (Büyüklerin sözü sözlerin büyüğüdür)
 
Kur'ân-ı kerîmde, fakîrlere, miskinlere, yolculara yardım etmekten çeşitli âyet-i kerîmelerde tekrar tekrar bahsedilmiştir. Böylece fakîrlere ve yolculara ve zayıflara yardım etmek, Müslümânlar arasında âdet olmuş, Müslümânların mühîm bir vazîfesi hâline gelmiştir. İki-üç hânelik bir Müslüman köyünde dahî, bir misâfir gelince, [gayrimüslim olsa bile] aslâ aç ve açıkta kalmaz.”
           Muhammed Tayyib İbn-i Kîrân "rahmetullahi aleyh"
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.