Yalnızlığın ispatı

A -
A +
“Zamanın büyük çoğunluğunda yalnız olmanın sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Biriyle beraber olmak, en iyisiyle bile olsa bir süre sonra yorucu ve zihin dağıtıcıdır. Yalnız olmayı seviyorum. Yalnızlıktan daha samimi ve sıcakkanlı bir arkadaş tanımadım...” diyor filozof Henry David. Onun bu satırlarını okurken gülümsedim. “Ben mi yazdım zamanında da hatırlamıyorum” diye düşündüm. Ne yazık ki kitapta o benden önce davranmış:) Ama o kitabı okumadan önce gerçekten ben de bu duygulara sahiptim… Onun için dikkatimi çekti ve çok benimsedim ünlü filozofun sözlerini… Sizce de öyle değil midir? İnsanların arasına karışsanız da kalabalıklaşan sadece periferimiz (çevremiz), dikkat dağıtıcı birçok unsur. Yüzlerce insan var ama hiçbirinin birbiriyle ilgisi alakası yok… Ve onca kalabalıklar o çılgınlıklar arasında yalnızlık sürer. Gördüklerimizden etkilendikçe yine kendimize döneriz. Düşünen ve çalışan zaten her zaman yalnızdır. Hayallerin, kurguların, saplantılı takıntıların yalnızlığı vardır üzerlerinde. Telaffuz edemediklerinle baş başa kalış süreçleridir onlar. Kendinizi keşiflerle geçen zaman yongalarına erişim sağlarsınız. İnsanın kendisi alır yalnızlığı. Zengin bir tahayyül gücü en zengin ve yakın arkadaş çevresini oluşturur zamanla bireyin üzerinde. Arkadaşlıklar, dostluklar elbette aranır. Mükemmel dostlar, hatırnaz arkadaşlıklar elbette ki yaşama sevincidir. İyi arkadaşlıkların o olgunluk seviyesine ulaşmasını, insanın yalnızken kendisiyle oluşturduğu dürüst arkadaşlıklara bağlarım. “Toplum genellikle sorgulanmaz... Sık görüştüğümüz için arada kalan zamanda birbirimiz için yeni bir değer edinecek zamanımız olmaz” diyor yazar… Temas önemlidir belki ama şart değil. Bir başka soluk, çalan bir kapı, ılımlı bir ayak sesi, kapanan açılan kapılar, çay suyunun kaynamasını duymak, uzak bir kahkaha, oynayan çocuk sesleri, seslenen bir sokak satıcısı, karşı tepeden seken bir ıslık. Yalnızlığın içindeki varoluş. Varoluşunuzun içindeki tekliğinizin ispatı...           Hakan Kınay   Yalnızlığın ispatı     ŞİİR      GİRİFT DÜŞÜNCELER   Şu can kafeste, iki nefesli. Erimiş demiri uçar fesli Fesi başındaki ölüm kesli Sefer sessiz sual sesli   Duman gönle vurur, perde göze. Dil tutulur, kelepçeyi kim çöze, Ayrılır nefis, kapanır çene, Ateş cana vurur, kanmaz söze.   Dönüşsüz yolun çıplak ayakları, Beyhude yürür mekânsız hancıları. Heyben üryan, yolun umman okları, Gölgeliktir han ki, vurur kananları.   Sefer eyler kader, kalırsın hansız, Ahir, nefse nefessiz sual ansız. Cevap yoksa muhkem azap amansız Ne çare, asıl dert, giderse imansız.                   Yavuz Selim Bulut       TARİHTEN BİR YAPRAK   NENE HÂTUN: Türk kadınının kahramanlık sembolü olan Nene Hâtun, 1857’de Erzurum'da doğdu. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ruslar, Erzurum'a kadar gelmişlerdi. Şehrin savunması sırasında Erzurumluların kadın erkek yaptıkları mücadele, tarihin şanlı sayfaları arasında yer aldı. Aziziye savunması sırasında Nene Hatun 20 yaşındaydı. Rus ordusunun Pasinler'i işgal edip Erzurum'a doğru ilerlemesi üzerine düşman işgali altında kalma endişesinden Nene Hatun da eşi ile birlikte Erzurum'a göç etmişti. Rusların Erzurum tabyalarını da işgal etmesine milletin verdiği kahramanca savunmaya Nene Hatun da katılmıştı. Üç aylık evladını evde bırakarak şehrin savunmasına katıldı. Aziziye Tabyasını geri almak için verilen bu mücadelede taş, sopa, kazma, kürekle düşman ile gırtlak gırtlağa savaşıldı. Nene Hatun bu mücadelenin sembolü oldu. Nene Hatun’un üç aylıkken evde bıraktığı oğlu da Çanakkale’de şehit düşmüştür. 1955 yılında Anneler Günü’nde “Anneler Annesi” seçilen Nene Hatun, aynı sene 98 yaşında vefat etti. Mekânı Cennet olsun
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.