Osmanlı'dan cumhuriyete yenileşme hareketlerimiz

A -
A +

GERİYE DÖNMEK ZORDU Birinci yenileşme hareketinde hedefi gösteren slogan şu idi: Devleti, Kaanûnî Sultan Süleyman devrindeki gücüne çıkartmak için -başta ordu olmak üzere- kurumları 16. Asrın mükemmelliğine eriştirmek... BOYUNU AŞAN GİRİŞİMLER İkinci hareketin en sert simalarından Midhat Paşa ve Yeni Osmanlılar'ın padişahı kukla haline getirmek istemeleri, Tanzimatçıları çok aşmıştı ve 19. Asırda, hele Osmanlı imparatorluğunda uygulanabilirliği yoktu TÜRKİYE CUMHURİYETİ DOĞDU... Osmanlı'da yenileşme 218 yıl önce Nizâm-ı Cedîd'in (yeni düzen) ilânı ile başladı. Sancılı evreler geçirdi. Dejenere edildi ama Türkiye, Cumhuriyet dönemine intikal etti. Osmanlı'dan cumhuriyete yenileşme hareketlerimiz Radikal reform dönemi, 1793'de III. Selim'in Nizâm-ı Cedîd'i Devlet düzeni ilân etmesiyle başladı. Osmanlı devletinde reform ihtiyaç ve hareketini, iki döneme ayırmak gerekir. Birinci dönem, devletin kendi içinde reformudur. İkinci dönem, Batı'ya dönük ve Avrupa'dan alınma reformlar devridir. 1793 Nizâm-ı Cedîd'i, bu son dönemin başlangıcıdır. Birinci dönemde Osmanlı, ya cihan devletidir (1517-1683) veya eski gücünü kaybetmekle beraber gene Dünya'nın 1. Devletidir (1683-1770). Batı'da olup bitenler, Avrupa'nın Asya'ya kesin üstünlüğünü henüz ispat edebilmiş değildir. Bu devirde Şeyhulislâm Hoca Sâdeddin Efendi, Hâce-i Sultânî Ömer Efendi, İkinci Sultan Osman, Koçi Bey, Kâtib Çelebi, Dördüncü Murad, Köprülü Mehmed Paşa gibi reformcular, devleti kendi içinde düzenlemeye çalıştılar. Hedefi gösteren slogan şu idi: Devleti Kaanûnî Sultan Süleyman devrindeki (1520-1566) gücüne çıkartmak için -başta ordu olmak üzere- kurumları 16. Asrın mükemmelliğine eriştirmek... Diyebilirim ki reform, gelecekten fazla, geçmişi canlandırmayı hedeflemişti... Batı'dan alınan hiçbir şey yoktur. Veya çok azdır. Herhalde Batı'nın Osmanlı'dan aldığından pek de fazla değildir. Batı'ya dönük ilk reformcu 1699 Karlofça anlaşmasını imzalayan ve 1703'de iktidardan düşen Râmî Mehmed Paşa'dır. Üçüncü Ahmed (1703-1730) ve sadrâzamı (1718-30) Nevşehirli Dâmâd İbrahim Paşa, sonra Birinci Mahmud (1730-54), Üçüncü Mustafa (1757-74), Birinci Abdülhamid (1774-89) ile manzara değişir: Batı'dan bir şeyler alınmaya başlar. Bilhassa son iki hâkan-halîfe, daha fazlasını almak isterler ama, yeniçeri belâsından çekinirler, devlete büsbütün zarar vermek ihtimalinden korkarlar. Sadrâzam Ispartalı Halil Hamid Paşa (1736-1785) ise, radikal reformların şart olduğunu kafasına koyarak, hem iç işleri, hem dış işleri bakanlığında bulunup imparatorluğun durumunu derinlemesine inceledikten sonra iktidara geldi. Ama fikirleri kafasında kaldı. Tıpkı ilham aldığı Nevşehirli İbrahim Paşa gibi kellesini kaybetti. Reîsül küttâb (dışişleri bakanı) Viyana'da büyükelçilik de yapan Ebû-Bekir Efendi, üstâdı Halil Hamid Paşa'nın fikirlerinin vârisi oldu. 1799'da o da bu yolda kelle verdi. 1791 Ekim'inde Üçüncü Selim'e sunulan 21 Nizâm-ı Cedîd raporundan birinin sahibidir. RADİKAL REFORM DÖNEMİ Radikal reform dönemi, saltanat-hilâfet makamının inisiyatifi ile, 1793'de Üçüncü Selim'in Nizâm-ı Cedîd'i Devlet düzeni ilân etmesiyle başladı. Babasının ve amcasının ileriye götürmeye cesaret edemediklerini yapmaya azimli idi. Onlardan çok daha genç tahta oturmuştu ve onlardan çok daha büyük bir kültürle yetişmişti. Babası ve amcası, Üçüncü Mustafa ve Birinci Abdülhamid, Batı tarzında topçu ve istihkâm subayı yetiştiren Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn (bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi), deniz subayı yetiştiren Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn (bugünkü Deniz Harb Okulu) gibi müesseseler açmakla yetinmişlerdi. Kırım'ın kaybı ile tahta çıkan Üçüncü Selim içinse reform, ordu ve donanmanın ıslahından ibaret değildi. Bütün Asya'da ilk defa olarak Avrupa'ya yutulmamak için Batı'ya dönük radikal reformlarına başladı. Sultan Selim devrinde artık Avrupa'nın üstünlüğü açığa çıkmıştı. Apaçıktı. Eskisi gibi tartışma konusu değildi. En muhafazakâr zümreler bile kabûl etmişlerdi. Devletin zirvesinde Üçüncü Selim'in fikirlerine, İkinci Mahmud vâris oldu (1808-1839). Her şeyi Üçüncü Selim'den öğrenmişti. Kişilik bakımından daha sert, daha kararlı idi. Taviz veren Üçüncü Selim'in âkıbetini hiç unutmadı. İmparatorluk sallanıyordu... Yedi iklimde 30 ülke, bir dudağı yerde, bir dudağı gökte imparatorluğun yıkıntıları arasında kaldı, kalacak gibiydi. Kılıcını sert vurdu. İlmiye sınıfımız da tesbihini padişahın masasına çalıp dânelerini dağıttı: Kararlı davranılmazsa devletin 33 tesbih tanesi gibi dağılacağını gösterdi. Ve Vak'a-i Hayriye (1826) gerçekleşti. Kırım'dan sonra Sultan Mahmud, Mora ve Cezayir'i de kaybettikten sonra radikal açılımlarını yürürlüğe koymuştur. BÜROKRASİDE DURUM Saltanat makamında bu işler olup biterken, bürokrasideki radikaller de düşüncelerini dikkatle koruyorlardı. Askerler arasından da reformcular çoğalmaya başladı. Kadı Abdurrahman Paşa, Alemdar Mustafa Paşa bunlardandır. Bürokraside reformcuların liderliği Râtib Efendi'den diğer bir diplomata, Mahmud Râif Efendi'ye, bu zat Kabakçı ihtilâlinden şehit edildikten sonra, Mehmed Said Galib Efendi'ye geçti ki sonradan Sadrâzam Galib Paşa oldu. Bunlar hep birbirini yetiştirdiler. Galib Paşa da dâhiliye nâzırı Mehmed Said Pertev Paşa'yı yetiştirdi, Pertev Paşa keza 1836'da kazaya uğradı. Mustafa Reşid Paşa'yı yetiştirerek öldü. Sultan Mahmud'un kararlaştırdığı Tanzimat'ı onun ölümünden hemen sonra ilân eden Mustafa Reşid Paşa, İkinci Mahmud ile Pertev Paşa ve eniştesi Sadrazam Ispartalı Ali Paşa'ca yetiştirildi. O da diplomasiden geldi. Âli ve Fuad Paşaları yetiştirerek onlarla iş gördü. Reşid Paşa'nın (1800-1858) ölümünde Sadrâzam Âli Paşa (1815-1871) Tanzimat denen Teceddüd (Yenileşme) hareketinin lideri oldu. Sadrâzam Keçeci-zâde Dr. Fuad Paşa (1814-1868) ile mükemmel bir uyum içinde çalıştı. Her ikisi de diplomasiden geldiler. DEJENERE OLAN HAREKET Âli Paşa'nın 1871'de ölümüyle Tanzimat denen reform hareketi tamamen dejenere oldu. Tanzimatçılar, iki gruba ayrıldı: Muhafazakâr Tanzimatçılar, Âli Paşa'nın yolundan gitmek istediler. Bu grubu Sultan Abdülaziz ve 1876'dan sonra İkinci Abdülhamid temsil etti. Bu gruba karşı olan Yeni Osmanlılar veya Jön Türkler ise meşrutiyet (taçlı demokrasi) istediler. Bu grubun liderleri Ziya Paşa ile Nâmık Kemal idi ama sonunda direksiyon onların elinden çıkıp Midhat Paşa'ya geçti. Midhat Paşa, İngiltere ile bağlantısı bir yana, hayat boyu kişisel iktidar için meşrutiyet istiyordu. Kaldı ki, önerdiği sistem, imparatorluğu hemen dağıtacak mahiyette idi. Ziyâ-Kemal ikilisi ise, İslâm'a, milliyetçiliğe, Osmanlı'lığa ağırlık veriyorlardı. Midhat Paşa için bu kavramlar bir şey ifade etmiyordu. Diğer taraftan Tanzimatçılar'ın muhâfazakâr kanadını temsil eden Sultan Abdülaziz, Âli Paşa'nın ölümünden sonra (1871) yeni rejimin Bab-ı Âlî denen imparatorluk hükûmetine bıraktığı Devlet yönetimini Sultan Muhmud devrinde olduğu gibi Saray'a aldı. Onun politikasını çok daha akıllı ve geniş boyutlarda sürdüren yeğeni İkinci Abdülhamid ise, 93 trajedisi neticesinde buna mecbur kaldı. Tanzimat adaletinin ve eğitiminin kurucusu olan Cevdet Paşa'nın bu alanlardaki reformlarına büyük boyutlar kazandırdı. Ancak Devlet yönetiminin Bâb-ı Alî'den Yıldız'a geçmesiyle, Hükûmet etmeyen, sadece saltanat süren hâkan-halîfe tipi ortadan kalktı. Ancak Midhat Paşa'nın, belki bütün Yeni Osmanlılar'ın padişahı kukla haline getirmek istemeleri, Büyük Tanzimatçılar denen Reşid-Âlî-Fuad Paşalar'ın sistemini çok aştıktan başka 19. Asırda, hele Osmanlı imparatorluğunda uygulanabilirliği yoktu. Ama İkinci Abdülhamid, Tanzimat'ı hattâ 1876 Meşruiyeti'ni resmen yürürlükten kaldırmayarak, imparatorluğu istediği gibi yönetti. Bertaraf ettiği Midhat Paşa'nın fikirlerine ise İttihad ve Terakki vâris oldu. Bu suretle değil Reşid Paşa'nın, Ziyâ-Kemal ikilisinin tasavvurlarını bile çok aşan bir radikalizm 1908'de iktidara geldi. Meşrutiyet denen taçlı demokrasi rejimi yürütülemedi. Zira bu rejimde subay politikaya karışmaz, darbe ve cunta gibi kavramlar bilinmez. İttihatçılar ise, koca Türk imparatorluğuna muz ve kakao cumhuriyetleri muamelesini lâyık gördüler. Osmanlı devletinde Osmanlı'nın Teceddüd dediği Yenileşme hareketinin en ana çizgileri budur. Günümüzden tam 218 yıl önce Nizâm-ı Cedîd'in (ki sözlük anlamı yeni düzen'dir) resmî devlet rejimi ilânı ile başladı. Yukarıda grafiğini çizmeye çalıştığım evreleri geçirdi. Dejenere edildi ama epey faydalı gelişmeler de oldu. Bu durumda Türkiye, Cumhuriyet dönemine intikal etti... Kitaplar arasında... Prof. Dr. Şahin UÇAR, Dîvân, İst. 2011, 160 s., 4. baskı (ilk baskı 1980), Şûle Yayınları. Tarih bilgini ve mütefekkiri Şahin Uçar'ın dîvân edebiyatımız tarzında şiirlerini toplayan bir kitap. Şahin Uçar, dîvân sahibi son şairimizdir. Daha çok Fuzûlî'ye nazîre şiirler içeriyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.