Kimin işi daha zor; Erdoğan’ın mı, Kılıçdaroğlu’nun mu? Türkiye’nin mi, ABD’nin mi?

A -
A +
Bunu anlamak için mevzuyu çok eskilerden almaya gerek yok…
19 Eylül’den başlayalım…
Daha bir ay geçmedi…
Erdoğan, BM’de konuştu…
“Dünya artık değişti. İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma sistemle yönetilemez” dedi.
BM’de, 5 daimi ülke yerine, 20 ülke olmasını, bunların da rotasyona tabi tutulmasını önerdi.
Trump da, BM’nin değişmesi gerektiği fikrine destek verdi.
            ***
Yetmedi…
28 Eylül’de Putin, Ankara’ya geldi.
Olaylı üç yılın ardından, Rus liderin ilk ziyaretiydi.
Suriye, Irak, S-400, S-500…
Hepsi masaya yatırıldı, büyük oranda uzlaşıldı.
            ***
30 Eylül’de, Somali’nin başkenti Mogadişu’da,
Afrika ülkelerinden 10 bin askerin eğitileceği,
Türkiye’nin yurt dışındaki en büyük askerî üssü hizmete açıldı.
            ***
4 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan Tahran’daydı…
Putin’le uzlaşılan konular, İran’la da masaya yatırıldı.
Hemen sonrasında IKBY’ye kıskaç, İdlib’e operasyon çalışmaları hızlandı.
            ***
6 Ekim’de, ABD’nin belalısı Venezuela Devlet Başkanı Maduro Ankara’daydı.
Dedi ki: “Dünya birkaç ülkeden çok daha büyük.
Barışa ve eşitliğe dayanan bir denge üzerinde yeni güç odaklarının ve kutuplarının doğacağını düşünüyorum.
O yüzden Türkiye’ye geldik.
Çünkü Türkiye’ye inanıyoruz.
Yeni bir gücün doğduğunu biliyoruz.”

Kimin işi daha zor; Erdoğan’ın mı, Kılıçdaroğlu’nun mu? Türkiye’nin mi, ABD’nin mi?

Sırbistan - Yeni Pazar
 
            ***
7 Ekim’de İdlib’e operasyon başladı.
ABD’nin, PKK/YPG’nin terör devleti hayalinin önü tıkandı.
Barzani’nin, Kuzey Irak’ı bölüp, bu terör devleti ile birleştirme rüyası da aynı günlerde kâbusa döndü.
            ***
9 Ekim’de Erdoğan Ukrayna’ya gitti.
Yerli Altay tankı ile Atak helikopterleri ve uçak motorları üretimi ele alındı.
ASELSAN haberleşme teknolojileri için anlaşma sağlandı.
            ***
10 Ekim’de Erdoğan, Sırbistan’daydı.
Sırp Cumhurbaşkanı Vucic, Erdoğan’ı, Bakanlar Kurulu heyetiyle gece yarısı havaalanında karşıladı.
Boşnaklar ve Türklerin yoğun yaşadığı Yeni Pazar’da tarihî bir gün yaşandı.
Ellerde Türk bayrakları, dillerde Erdoğan’a sevgi tezahüratları vardı.
Vucic, “Burada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gösterilen ilginin yarısının bile bana gösterilmeyeceğini biliyorum.
Sizleri düşündüğü ve sizlere yardım etmek istediği için Sayın Erdoğan’a teşekkür ediyorum” itirafında bulundu.
Övgüsü bu kadarla da bitmedi…
“Hiçbir konuğumun, kendisine Erdoğan kadar yoğun program yaptığını, onun gibi 24 saat boyunca çalışacak enerji ve güce sahip olduğunu görmedim” dedi.
            ***
Bu arada komik şeyler de oldu…
  • Erdoğan, New York’ta dünya liderleriyle yoğun görüşme trafiği yaşarken, CHP ‘Genel Müdürü’ Kılıçdaroğlu “Kimse O’nunla görüşmek istemiyor” dedi. Cevabını, fotoroman gibi görüşme fotoğraflarıyla aldı, sesini kesti.
  • Kuzey Kore’ye büyük laflar edip, sonra üstüne oturan ‘süper güç’ ABD, ufacık Küba’daki diplomatlarını çekme, ülkesindeki Kübalı diplomatları geri gönderme kararı aldı.
Gerekçe; Havana Büyükelçiliği’nde görevli 21 ABD’li diplomat ve ailelerinin ‘bilinmeyen’ sebeple işitme kaybına uğramalarıydı!.. Saldırının, sağırlığa yol açabilen bir tür sonik cihazla yapıldığı iddia edildi.
  • En az bunun kadar saçma bir kararı, Ankara Büyükelçisi Bass aldı.
15 Temmuz darbesini yapan FETÖ’cülerle iş birliği tespit edilen casus çalışanı tutuklandı diye vizeleri durdurdu. Türkiye’nin cevabı misliyle oldu.
  • Yoğun tempoda Erdoğan’ın kısa süreli içi geçti, göz kapaklarını tutamadı diye CHP’lisi, FETÖ’cüsü, HDP’lisi bayram etti.
  • Suriye’ye operasyon tezkeresine destek veren CHP lideri, “İdlib’de ne işimiz var?” dedi.
  • Hollanda gibi, Kılıçdaroğlu’nun ve FETÖ’cülerin bel bağladığı Almanya’da da koalisyon hâlâ kurulamadı. Merkel, “Makaram sarı bağlar; kız söyler, gelin ağlar” türküsü söylemeye başladı.
 
 
 Kimin işi daha zor; Erdoğan’ın mı, Kılıçdaroğlu’nun mu? Türkiye’nin mi, ABD’nin mi?
Yeter artık! 15 Temmuz’u vatandaşa anlatmayın
 
Elbette unutmamalıyız, unutturmamalıyız,
Elbette hesabını sonuna kadar sormalıyız,
Elbette bu tehlike ortadan kalkana kadar peşini bırakmamalıyız,
Ama…
15 Temmuz’un suyunu da çıkarmamalıyız.
            ***
Bugün bile hangi etkinliğe katılsak mevzu 15 Temmuz...
Özellikle de yerel organizasyonlarda…
Söz sırası; önce milletimizin kahramanlığı, Cumhurbaşkanımızın vakarlı duruşu, sonra (araya sıkıştırılan) o gece kendilerinin ne yaptıkları…
Bu bir yere kadar güzeldi de…
E yeter be kardeşim!
Bi’ durun!...
O gecenin kahramanı zaten millet...
Kime, neyi anlatıyorsunuz?
Gerçekten 15 Temmuz’dan ders çıkardıysanız, önce vatandaşın kafasındaki şu sorulara cevap verin;
  • Bir zamanlar Zaman gazetesi okumayanın alınmadığı belediyelerden ve diğer kurumlardan FETÖ’cüler gerçekten temizlendi mi?
  • O gece ülkemizi işgalden kurtardıysak, bu birileri rant peşinde koşmaya devam etsin diye değildi... 15 Temmuz sonrası bu zihniyet değişti mi, değişmedi mi?
Siz bu konularda ikna edin…
Bırakın gerisini millet konuşsun, Cumhurbaşkanımız anlatsın…
Araya girmeyin…
 
 
 
Aklımdaki deli sorular…
 
  • Etin kilogramı 50 liraya tüketiciye pahalı, 50 liranın altı üreticiye zararsa…
Danalar petrolle mi besleniyor, koyunlar dolar mı yiyor ki üretici zarar ediyor?
Yerli üretici mağdur olmasın diye ithalata yüklenilmiyorsa, neye dayanılarak “Eti daha ucuza yiyeceksiniz” deniyor?
  • Sadece bina yapıp, otoparkı düşünülmeyen İstanbul’un; mecburen yol kenarına bıraktığı arabasına bir de çekici parası ödeyen İstanbullunun meselesine kim çözüm düşünüyor?
  • Bir türlü aşamadığımız eğitim sistemine son kez, köklü bir çözüm mü geliyor, yoksa zaman kazanmaya mı oynanıyor?
 
‘Yalanıbol’lar…
 
Birileri sürekli yalan, iftira, fesat peşinde…
Olur ya, "inananlar vardır" diye, süreci yakından bilen biri olarak, vicdanen ilk ve son kez yazacağım…
Ay başında görevden ayrılan eski Ankara Grup Başkanımız Nuri Elibol, Cumhurbaşkanımızın uçağından falan atılmadı…
Elbette bu kararı kurumumuz da herhangi bir sebepten alabilirdi, fakat ayrılık kararını kendisi verdi, niye ayrıldığını da vedasında yazdı.
'Yalanı bol'lara diyeceğim odur ki, fitne çabalarınız boşuna…
Nokta.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.