15 yılda 16 badire atlattık, bu da geçecek

A -
A +
Bu cümle benim değil…
Londra seyahatine eşlik ettiğimiz Başbakan Binali Yıldırım’a ait…
Uçağa bindiğimizde herkes iki sorunun cevabını merak ediyordu.
Biri; ABD’de Türkiye aleyhine kullanıldığı ortaya çıkan Reza Zarrab üzerinden Türkiye’ye çekilen operasyon…
Diğeri, Trump’ın “Artık YPG’ye silah vermeyeceğiz” sözüydü.
Biz İngiltere yolundayken henüz Pentagon’dan ‘silah vermeye devam edeceğiz’ açıklaması gelmemiş, Zarrab’ın davada yargılanmayacağı haberi henüz yayınlanmamıştı.
Türkiye’nin içinde bulunduğu türbülansı gösteren bu gelişmeler sebebiyle Başbakan’la hem giderken, hem dönüşte röportajlarımız oldu.
             ***
Başbakan’ın sözlerinden anladıklarımıza gelince…
  • Ne kadar algı çalışması, ekonomik baskı yürütürlerse yürütsünler, Türkiye’nin abdestinden şüphesi yok…
Bizi bağlayan ABD’nin değil, BM’nin ambargo kararıydı ve İran’la ticarette uluslararası hukuka kesinlikle uygun hareket edildi.
  • Biz İran’la ne yaptık? Petrol karşılığı ilaç ve gıda ticareti. İran petrolü vermiş, parasını Halkbank’a park etmiş, ihtiyacı görülmüş.
  • Petrol ticareti de yapılmış… Nereye? Dubai’ye (Bu bilgiyi kendim ekledim)… ABD’nin davada en temel dayanaklarından biri “dolar kullandınız” mevzusu ya hani… Meblağ Dubai’de dolara çevrilmiş, İran’a efektif olarak verilmiş. Dolara ihtiyacı olduğu için bu yöntem İran’ın işine gelmiş. 
  • Bu durumda Türkiye haklı olarak şunu soruyor; Biz ticaret yaptığımız ülkelerin parayı nereye gönderdiğini takip etmeye mecbur muyuz? (Buraya şu yorumumu ekleyeyim; Bunu niye yapana sormuyorsun da bize yöneliyorsun? Nitekim Dubai hakkında soruşturma falan var mı? Yok…) Kaldı ki, işi yapan firmalar yasaklı değil. Yani yapsalar da hiçbir yasağı yok.
  • İkiyüzlülüğü ortaya koyan bir başka çarpıcı örnek; ABD daha yeni İran’la 60 Boeing için anlaşma yaptı. Onda ambargo, yasak yok; Türkiye daha insani ve masum bir ticaret yaptığı hâlde ‘ambargoyu deldiniz’ diye kıyamet koparılıyor.
             ***
Tezgâh belli, sürecin nereye varacağı belli…
Peki sonuç ne olacak?
Fitch, ABD’deki davadan Türk bankalarına büyük ceza kesilmesi ve devletin desteklememesi durumunda, bankaların notunun düşeceğini açıklamıştı.
Başbakan Yıldırım’ın açıklamalarından anlaşılan o ki, hükûmet bu meseleye ekonomik savaş gözüyle bakıyor. Yıldırım’ın, “Savaşlar artık sadece tankla tüfekle olmuyor. Siber savaşlar, ekonomik savaşlar, politik savaşlar var” sözünden bu anlaşılıyor. Verdiği cevap da gayet net; “Türkiye 15 yıldır içeride ve dışarıda savaşarak ayakta kalmasını bilen bir ülke. Bankalarımızla, reel sektörümüzle, finans piyasalarımızla bütünüz. Kimseyi yalnız bırakmayız.”
             ***
Sonuç olarak; Türkiye kirli bir iş yapmadığından emin.
İran’la Türkiye arasındaki ticarette kullanılan Zarrab’ın bilmediğimiz kirli bir işi, suçu varsa cezasını çeksin.
Ancak, sanık değil tanık yaptıklarına göre, davada öyle bir mevzu yok.
Yeminli Erdoğan düşmanlarının Zarrab üzerinden yürüttükleri ‘yolsuzluk’ iddiaları ise zaten ABD’nin derdi olmaz.
Onlar sadece Türkiye aleyhtarı operasyonun içerideki maşalığını yürütüyor, 17/25 Aralık’ta olduğu gibi siyasi rant devşirmeye çalışıyor.
             ***
ABD ile son yılların en büyük meselelerinden biri de PYD/YPG’ye verilen silahlar…
Başbakan’ın anlattıklarına göre; ABD’li muhatapları sık sık “Bunlar önceki yönetimden kalma problemler” diyerek topu Obama’ya atıyor ve bundan sonrası için ilişkilerin düzeltilmesi yolunda adım atılacağı sinyalini veriyor.
Ancak duyduğumuz çatlak sesler bunun pek de öyle olmadığını gösteriyor.
Yıldırım, “Cumhurbaşkanımızın muhatabı Başkan Trump, benim muhatabım Başkan Yardımcısı Pence’dir. Bunun ötesinde kimin ne dediğine bakmayız” diyor.
Haklı…
Nitekim, tersini düşünelim…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’a bir konuda güvence verse, Genelkurmay tutup aksini açıklasa, nasıl bir tablo oluşurdu?
Bu ABD’nin mi derdi olurdu, Türkiye’nin mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu hafta ikinci bir görüşme yapacak Trump’la…
Bu görüşmede tablo biraz daha netleşecek sanki…
             ***
Son zamanların en çok dillendirilen konularından biri de Pentagon’un ve NATO’daki bir kanadın Türkiye’yi doğrudan hedefe koyma yönünde hareket ettiği…
Başbakan’ın buna cevabı ise net; “Biz devletlerle muhatabız. Öbür türlü, her kurum birbiriyle iş tutarsa nasıl düzen, tertip sağlanacak? Böyle bir şey olmaz. Bu, ülke yönetim ciddiyetine uyacak bir iş değil.”
 
“S-400’LER TERCİH DEĞİL, MECBURİYET”
 
Bu arada, Başbakan’ın Londra’da IISS düşünce kuruluşundaki söyleşisini de izleme fırsatımız oldu.
Yıldırım, S-400 alımını NATO’ya meydan okuma gibi gören bir katılımcıya harika bir cevap verdi.
Öncesinde, terör örgütü PYD/YPG’ye silah sevkiyatı için ABD’lilerin, “Tercih değil, mecburiyet” dediklerini anlatmıştı.
“S-400’ler de bizim için tercih değil, mecburiyet” dedi.
Yunanistan’ın S-300’lere sahip olduğunu, kimsenin burada NATO’ya uyumlu olup olmadığını konu etmediğini anlattı.
NATO’da güya müttefik olduğumuz ülkeler hava savunma desteği vermediği için Kilis’te roketlerin patladığını, satın almak istediğimizde türlü problemler çıkardıklarını, Türkiye’nin kendini savunması için başka seçenek kalmadığını söyledi.
             ***
Başka konular da konuşuldu İngiltere gezisinde…
Özellikle Suudi Arabistan’daki yumuşak darbeden sonra en çok merak ettiğim konulardan biri, ‘Orta Doğu’da ABD ile İngiltere arasında çekişme var mı, yok mu?’ meselesiydi.
Yıldırım’a göre, böyle bir şey mümkün değil.
Peki, ABD FETÖ liderini iade eder mi?
Yıldırım, son ziyaretinde konuya daha titiz eğilecekleri yönünde bir izlenim edindiğini, ancak zaman içerisinde sonucun görüleceğini anlattı.
Almanya ile ilişkilerde son dönemde yumuşama görülüyor. Bunu Başbakan da teyit etti. Seçim sonrası yavaş yavaş müspet yönde ilerlendiğini, artık normal hayata dönülmesi gerektiğini anlattı. Özellikle PKK terör örgütüne karşı Almanya’nın son dönemdeki tutumu Ankara’yı hayli memnun etmişe benziyor. Unutmayalım ki Almanya demek, Avrupa Birliği demek… İhracatımızın yarısından fazlasını bu ülkeye yapıyoruz. Görünen o ki, tansiyon daha da düşecek. Tek sıkıntı, Merkel’in henüz koalisyon hükûmetini kuramaması… Yıldırım, Türkiye’de yapılacak referanduma tuhaf biçimde dahil olarak, “Hayır” kampanyasına destek veren Merkel’e espriyle karışık, “Başkanlığa geçin” önerisinde bulundu.
 
MHP İLE İTTİFAK NEDEN OLMASIN…
 
Referandum ve seçim demişken, iç politikaya yönelik mesajları da önemliydi Başbakan’ın…
AK Parti ve MHP arasındaki sıcak diyalog, Anayasa değişikliği referandumunda pekişmişti malum…
“MHP ile 2019 seçimlerinde ittifak yapacak mısınız?” diye sordum.
“Neden olmasın?” diye başladı cevabına...
Herhangi bir seçimde, tek başına iktidar olma iddiasındaki tek parti AK Parti ise de, yeni sistemde 50+1’in çok daha üzerinde oyla işbaşına gelmek için buna sıcak baktıklarını söyledi.
Ancak sözde değil, resmî ittifak için siyasi partiler kanunu ve seçim kanununda değişiklik gerektiğini hatırlattı.
Bu düzenlemeler, iki partinin oyuyla çok rahat aşılabilir bir mesele…
CHP’ye de bir uyarısı var…
“Ana muhalefet demek, iktidara aday parti demektir” diyor.
Şayet Kılıçdaroğlu gibi parti içinden bir aday çıkarmayıp, başka birini destekleme yoluna giderlerse partiyi sorgulatacaklarını öne sürüyor.
             ***
Başbakan’la iki günlük geziden çıkan başlıca notlarım bunlar…
Türkiye, hiç aralıksız içeride ve dışarıda birçok problemle karşılaşıyor.
Ancak Başbakan Yıldırım gayet rahat ve iyimser...
Dayanamayıp, kendisine bu iyimserliğin sebebini de sorduk…
“Mesleğim gereği olsa gerek, hep iyimserimdir. Mühendislikte problem ne kadar zor olursa olsun, mutlaka bir çözümü vardır” dedi.
Türkiye’nin son 15 yılda 16 büyük badireyi başarıyla atlattığını ve yoluna devam ettiğini, bugünkü meselelerin de gelip geçici olduğunu belirtti.
Kim ne derse desin, kim ne yapmaya çalışırsa çalışsın, inşallah bunlar da aşılacak…
Türkiye daha da güçlenerek, yoluna devam edecek.
Yeter ki biz birlik ve beraberliğimizi muhafaza edelim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.