Cemaatleri yok edelim… Peki ya sonra!..

A -
A +
  Ehl-i sünnet yolundakiler, yani Sünniler olarak Şia’yı, Vehhabiliği, Selefiliği mezhep olarak kabul etmesek de, tanımını sadece ‘mezhepçi’ terimi ile yapabildiğimiz kesim boş durmuyor. Hedefleri, temelde Sünni cemaat ve tarikatlar… Hatta cemaat ya da tarikat olmayıp, sadece vakıf, medya ve kitap yoluyla dünyanın dört bir yanında Ehl-i sünnete hizmet edenler… Bahaneleri ise ‘asr-ı saadet’ten bu tarafa asırlardır silsile hâlinde devamlılık arz eden geleneksel cemaat ve tarikat kültürüne, Ehl-i sünnete hiçbir şekilde uymayan FETÖ ve Adnan Oktar grubu gibi örgütler... Yani… Silsilesi olmadığı için asla cemaat veya tarikat kabul edilemeyecek yapılar üzerinden, Ehl-i sünneti, Sünniliği vurmaya çalışıyorlar.              *** Emin olun ki, bu gayretleri Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da ve coğrafyamızdaki daha pek çok ülkede yürütülen ‘mezhep savaşları’ndan bağımsız değil. Anadolu’da sürekli Sünni-Alevi kavgası çıkarmaya çalışan, FETÖ gibi, başta TSK olmak üzere, devlette ‘mezhepçi bilinçle’ kadrolaşmaya çalışan bu yapıların, bugün de Sünni cemaat ve tarikatları tekrar hedefe koyması, üzerinde dikkatle durulması gereken bir mesele.              *** Peki, “Türkiye’de cemaat ve tarikatlarla ilgili problem yok mu?” derseniz… Elbette var… Bunların içine CIA, MOSSAD, MI6, BND gibi istihbarat örgütlerinin adamları, FETÖ gibi maşaları sızmamış mıdır? Sızmadıklarını düşünmek zaten aptallık ve saflık olur. Diyanet’e sızmadılar mı sanki? Peki ya cemevlerine? FETÖ’nün Alevi imamını unuttuk mu? Elbette ki her sakallıyı hacı baba, her sarıklıyı hoca görmeyelim… Ama, ‘cemaat ve tarikatlar kapatılsın’ diyenlerin çabası, ‘geriye doğrular kalsın’ diye midir? Asla…              *** Biz bu filmi 28 Şubat’ta da görmüştük. O dönem kimlerin kimlerle iş birliği yaptığını birkaç kez yazmıştık hatırlarsanız. Amaçlarının sadece cemaat ve tarikatlar değil, ‘yeşil sermaye’ kılıfıyla Anadolu’nun öz sermayesini bitirmek olduğunu da… Seçim öncesi Müslüm Gündüz’ü yeniden sahneye çıkardıklarında yine uyarmıştık, “Bunlar yeni bir 28 Şubat’a hazırlanıyorlar” diye… Bakın, önceki gün de Anıtkabir’de yine bir ‘müftü karısı’ provokasyonuna imza attılar. Bu saldırılar sistemli ve planlı… İçinde tek bir kesim yok… 28 Şubat’ta ‘mezhepçi’ diye tanımlayabildiğimiz Sünni olmayanlar, Sünni diye geçinip aslında Ehl-i sünnet düşmanlığı yapan radikallermezhepsizler ve FETÖ aynı saftaydı. Şimdi FETÖ düştü, geriye diğerleri kaldı.              ***28 Şubat’ın üzerinden 21 yıl geçmiş… Laiklik kılıfı altında din düşmanlığı yapan vesayetçilerin beli kırılmış... Ama 28 Şubat’ta yüzünü gösteren ahtapotun hayatta kalan kolları, var gücüyle saldırıya devam ediyor. CHP’nin tek parti döneminde zulümle yaptıklarını, 28 Şubat’ta kısmen yaptırabildiklerini, şimdi de binbir hile ile AK Parti’ye ve Başkan Erdoğan’a yaptırabileceklerini sanıyorlar. Kılıfı da yabancı istihbarat örgütleri ve masonlar hazırlamış nasılsa… FETÖ, Kuytul ve Adnan Oktar gibi sapkın örgütlenmeler üzerinden, aslında Anadolu’nun binlerce yıldır mayasını oluşturan Ehl-i sünnet cemaatleri yok etmeyi hayal ediyorlar. Pisliği tespit edip temizlemeyi önermek yerine, topunu ortadan kaldırmayı arzuluyorlar. Sapla samanı karıştırmalarına din cahili, mezhepsiz, bozuk din adamları ve onların etkilediği çevreler de tam saha destek veriyor.              *** Son dönemde, gazeteci maskesi altında, Sünni cemaatlere en çok saldıranlara bakıyorum, Sünni değiller… Tek tek şecerelerini ortaya dökmeyeyim şimdi… CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı kepazeliklerin, parti içindeki mezhepçi kadrolaşmanın hiçbirini görmeyip, AK Parti tabanını oluşturan muhafazakâr kesimi ayrıştırmaya çalışıyorlar. Suriye’deki Baas rejimiyle aynı zihniyetteki tipler bunlar… Özellikle belirtmek isterim.. Asla toplumsal bir hassasiyeti kaşımak, orayı hedef yapmak, o şekilde inancını sürdürenleri incitmek değil amacım... Bu ülkede Sünni olmak mecburi değil… Sünni olmayanların kahir ekseriyetinin de bu provokatör yazar-çizer takımı gibi düşünmediğinden eminim. Fakat bu provokatör tiplerin kulağının, yine bu kesimin mensuplarınca çekilmesi gerektiği kanaatindeyim. Sünni cemaat ya da tarikatları yok etmeyi talep etmek, Sünni olmayan kesimlerin işi olmasa gerek… Aklı başında birinin çıkıp, bunları “Sen Sünni tarikatlara, tekkelere böyle söylersen, yarın da onlar cemevlerimizi tartışmaya açarsa ne cevap vereceksin?” diye uyarması gerekmez mi?              *** Dahası var… “Yabancı istihbaratların güdümündeki DHKP-C, TİKKO gibi türlü isimlerdeki silahlı terör örgütlerinin arka planındaki ‘mezhepçi’ anlayış sorgulanırsa, hiçbir suçu günahı olmayan bir kesimi de sorgulatır hâle getirirsiniz.Reyhanlı katliamının arkasındaki örgüt ve mezhepsel bağı öne çıkarılsa, bu bizi nereye götürür?” demez mi kimse? PKK ile Kandil’de omuz omuza poz veren, yıllardır askerimizi-polisimizi şehit eden ‘mezhepçi’ örgütler üzerinden bazı vatandaşlarımız hedef alınsa hoşunuza gider mi? Sünni cemaat ve tarikatlar problem ise… Başına ‘devrimci’‘öncü’ gibi sıfatlar takılarak, gençliği tâ lise yıllarında örgütleyen ve kamplarda beynini yıkayanlar nedir mesela?              *** Orta Asya’dan birlikte gelip, Anadolu’yu yurt tutmuşuz… Hep bir ve beraber olmuşuz… “Herkes evinin önünü temizlesin” demek varken, bu saldırganlık niye? Cevabı belli… Bunlar apaçık provokatör… Şunu bilmek lazım ki, evlere kırmızı çarpı koyanlarla, medyada cemaat ve tarikatları bilinçli olarak hedef yapanlar, aynı eller…              *** Gelelim diğer tarafa… Gençlere mealden ve kendi kitaplarından başka bir şey önermeyen ne idüğü belirsiz bazı ilahiyatçı hocalar bir başka dert… Prens Selman’ın, “Bizde bunu CIA istemişti” itirafında bulunduğu Vehhabilik ve onun uzantısı Selefilik, bu sözde hocaların ruhuna işlemiş. Bir taraftan büyük İslam âlimlerinin kitaplarına var güçleriyle muhalefet ediyorlar, öbür taraftan gençlere kendi kitaplarını okutarak, toplumu zehirliyorlar. Anadolu’nun ana damarı Ehl-i sünnet yoluna pis salyalarını akıtıyorlar. Tesadüf mü sizce? Hilafetin sancaktarı olmuş bir milletin dinini beğenmeyerek, hor görerek, haşa bu din kendilerine inmiş gibi, zehirli fikirlerini aşılamaya çalışanlar kime hizmet ediyordur dersiniz? Ben söyleyeyim… 28 Şubatçıların gözdesi Yaşar Nuri Öztürk kime ve neye hizmet ettiyse, oraya…              *** Bu kafa, Doğu ve Güneydoğu’da ‘mele’liği, tekkeleri bitirip, Kürt gençlerini ateizme sürükledi. Neticesinde de PKK gibi Marksist bir örgüt doğdu. Diyanet şimdi melelere kadro vererek durumu toparlamaya çalışıyor ama, hasar çok büyük… Diyanet deyince… Geçenlerde eski Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez TV’deydi. Dikkatle dinledim... Çok çetin din savaşlarının yürütüldüğü coğrafyamızda, vahşice dinimize-itikadımıza saldıran örgütlere karşı gayet naif ve saflık derecesinde iyi niyetli yaklaşım gördüm, üzüldüm. Hele FETÖ'yü doğuran 1960 darbecilerinin şekillendirdiği Diyanet’le ilgili itiraflarını dinleyince, zaten bildiğimiz bir tablonun teyidini birinci ağızdan işitmiş oldum. “FETÖ’ye karşı 15 Temmuz sonrasına kadar neden sesiniz çıkmadı?” sorusuna verdiği, “Diyanet bilgi üreten bir yer değildir. İlahiyat fakültelerinin yapması gerekirdi” cevabı, her şeyin özetiydi aslında. İlahiyat fakülteleri, öyle mi!.. Güldürmeyin bizi… Diyanet’i bile ele geçirenler, sazla ezan eğitimi verdirenler, camilerimize kilise gibi masa-sandalye koyduranlar, 200 yıldır önce dinimizi, sonra vatanımızı elimizden almak için mücadele edenler ilahiyat fakültelerini boş bırakacaklardı sanki… Hem birkaç akademisyen çıksa da seslerini duyurabildiler mi? Hülasa… Kendisi himmete muhtaç dede…Nerde kaldı gayrıya himmet ede… Bu arada, bazı cemaatlerin 40 yıla yakındır Fetullah Gülen örgütüne reddiyeler yazdığını, dinler arası diyalog projesine yüksek sesle tepki gösterdiğini, tehlikeye dikkat çeken kitaplar neşrettiğini, ancak bunun karşılığında Diyanet’in gıkını bile çıkarmadığını hatırlatmak isterim.              *** Mevzuya dönecek olursak… Ehl-i sünnet Kürt vatandaşlarımıza oynanan oyun, şimdi aynı eller tarafından Anadolu’nun içlerine yayılmaya çalışılıyor. Kürt çocuklarını devlet eliyle ateizme ve böylece Marksist PKK’nın kucağına atanlar, Türk gençlerini de ‘deizme’ yönlendirmeye çabalıyor… Üzgünüm ama, kısmen başarıyorlar da… Gençlerimizin dinden uzaklaştığı, deizme sürüklendiği, gözle görülen acı bir gerçek. FETÖ gibi proje örgütler, Vehhabiliğe, Selefiliğe kapılmış ilahiyatçı görünümlü maşalar, siyasette, devlette kadrolaşmaya çabalayan menfaatperest cemaatler de süreci hızlandırdı. Gençlerimize zehri boca edenler, öbür taraftan Ehl-i sünneti yayan dinî grupları hedef almakta…. Sistemli biçimde dini ve Ehl-i sünneti yayanları hedef alanlar, “gençlik deizme kayıyor” diye üst perdeden bağırarak bir de üste çıkma peşinde. Rabbim bu milletin yardımcısı olsun. İngiliz’de, masonda oyun çok… Kimin kiminle iş tuttuğuna dikkat edip, uyanık olmak gerekiyor…       ******************   “Kutlu doğumu yeni anladım” diyebilir   Eski Diyanet İşleri Başkanımız, ortaya konmuş onca işarete rağmen Kutlu Doğum haftasının FETÖ projesi olmadığında inatçı… Dediği o ki, sahnede kadın-erkek karışık, sazlı-sözlü programları kendileri tertiplemişler… FETÖ gibi en başlıca amacı dini bozmak olan bir örgütü 40 yıl sonra anlayabilen değerli din adamımız, bakalım kaç yıl sonra “Ben o zaman anlayamamıştım, yanılmışım” diyecek.       ******************   Seçimden sonraya kalan kararlar   24 Haziran’dan sonra yargıdan çok önemli hamleler geldi. Mesela;
  • Muhsin Yazıcıoğlu soruşturmasında, 'kovuşturmaya yer olmadığına dair’ karar, bazı şüpheliler yönünden kaldırıldı.
  • 7 Şubat krizinde MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması olayıyla ilgili 24 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.
  • Adnan Oktar ve sapkın grubuna nihayet dokunulabildi.
  • Boydak Holding'e müsadere (el koyma) kararı verildi, tutuksuz yargılanması çok tartışılan Mustafa Boydak hapis cezasına çarptırıldı.
             *** Ne anladığımı söyleyeyim mi? Yargı da seçimin sonucunu beklemiş! Yani… Yargı bile adım atmak için seçim sonucunu bekliyorsa, FETÖ tehlikesi henüz geçmemiş...       ******************   Hey taksi! Bana böyle gel dostum   Çok şükür… UBER sayesinde taksiciler de kendilerine çekidüzen vermeye başladı. Artık İstanbul caddelerinde mavi renkli taksiler görüyoruz. Bunlar D segmenti, yani sarı taksilere göre daha üst sınıf araçlar. Ayrıca, UBER gibi siyah renkli lüks minibüsler var. Her ikisi de tepelerindeki taksi lambası ve dama şeridi sayesinde diğer araçlardan ayrışıyor. Fiyatları, sarı taksiye göre biraz pahalı… Ama değer kardeşim… Hele de şoförleri doğru düzgün eğittilerse… İnanın değer…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.