Başkanlık’ta 50+1’den vazgeçilmeli mi?

A -
A +

Mevzu, Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı baş başa görüşmenin ardından alevlendi.

Karamollaoğlu’nun anlattığına göre, Erdoğan, “50+1’in mahzurlu olduğunu anladık. 50+1’i o kadar sıkı bir şeye bağlamamamız gerekirmiş. Onun farkına vardık” demiş.

Bu diyalog basına sızdıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Cemil Çiçek’e soruldu, o da ilginç bir çıkış yaptı.

Şunları söyledi röportajında;

-İktidarın da 50+1'de tereddütleri var, muhalefetin de… Çünkü, bir partinin desteğine ihtiyaç var! (HDP’yi kastediyor.)

-50+1 doğru olmamıştır. Bugün de, gelecekte de sıkıntı çıkarır. Şahıslardan ayrı söylüyorum. Hiç gerek yoktu. Vakit de geçti ama kimsenin kimseyle görüştüğü yok.

Çiçek’in “Türkiye’yi kaosa sürüklediğini iddia ettiği” yüzde 50+1 çıkışı ve Temel Karamollaoğlu’nun basına sızdırdığı diyalog, pazartesi günkü AK Parti MKYK’da da konuşulmuş.

Cumhurbaşkanı, bu diyaloğu doğrulamış, ancak bir revizyona gerek olmadığını, sahada daha çok çalışmayla bunun aşılabileceğini söylemiş, -ki bunu da Karamollaoğlu ayrıca belirtmişti zaten.

         ***

AK Parti içerisinde birçok ismin 50+1 konusunda Cemil Çiçek’ten farklı düşünmediği sır değil.

Nitekim AK Parti MKYK üyesi Şamil Tayyar da tartışmaya sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımla katıldı ve bunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kurulmuş bir tuzak olduğunu iddia etti.

Bu tartışmaya en sert çıkışı ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptı.

Grup konuşmasında, "Başkanlık sisteminin demokratik meşruiyet temelinin yüzde 50+1 olduğunu vurgulayan Bahçeli, “Yüzde 50+1 Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin mihveridir. Ne var ki buradan başlayacak bir tartışma, hatta taviz, yeni yönetim sisteminin işleyiş ve ilerleyişini melezleyip sakatlayacaktır. Milletvekili seçmiyoruz, belediye başkanı seçmiyoruz, cumhurun bütününü temsil edecek Cumhurbaşkanı seçiyoruz. Yüzde 50+1 oyu eleştirenleri anlayışla karşılamamız, bunu felaket olarak yorumlayan karamsarları makul bulmamız abesle iştigaldir” dedi.

Cemil Çiçek’in sözlerine de doğrudan göndermede bulunan Bahçeli, “Bu tuhaf ve tahrip gücü yüksek sözlerin benzerini, Türkiye'nin istikrarsızlığa gömülmesini, siyasi anlaşmazlıkların içine düşmesini isteyen çevreler de ileri sürüyor. Sayın Çiçek, sizin kafanızda, dilinizin altında sakladığınız bir oran var mıdır? Varsa ne zaman açıklamayı düşünüyorsunuz? Açıkla da bilelim, niyetinizi öğrenelim. Türkiye'nin kaostan, işgalden, imhadan kıl payı kurtulduğunu ne çabuk hafıza kayıtlarından çıkardınız? Buradan ne yapmaya, kimlere şirin görünmeye çalışıyorsunuz?" sözleriyle çıkıştı.

Nitekim, bu tartışmaların ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli dün bir araya geldi.

Görüşmede bu konunun etraflıca ele alındığı muhakkak.

Cumhurbaşkanının gerek Temel Karamollaoğlu ile görüşmesinde, gerek MKYK’da “Revizyona gerek yok” dediği göz önüne alınırsa bu konunun en azından seçime kadar daha ileri gitmeyeceği, referanduma sunulmak üzere Meclis’in gündemine falan gelmeyeceği ortada.

Ama belli ki bu tartışma da bitmeyecek.

Peki, 50+1 yanlış mıydı ve değiştirilmeli mi?

Zorla bayramlık ağzımızı açtıracaklar!

         ***

Yahu kardeşim, Başkanlık sistemi niye getirildi?

Son örneğini 7 Haziran 2015 seçimlerinde gördüğümüz ‘koalisyon’ bunalımını, zayıf iktidarları bir daha yaşamayalım diye.

Yüzde 50+1 şartı niye konuldu?

Devlet Bahçeli’nin dediği gibi milletvekili değil, milletten başka kimsenin desteğine muhtaç olmayacak güçlü bir “Başkan” seçiyoruz.

Bu gücü yönetecek insan da milletin en azından yarısının oyunu alabilecek nitelikte bir kişi olsun, çapsız biri hasbelkader o koltuğa oturamasın.

Seçim de iki turlu öngörüldü ki, adaylar birincisinde yeterli oyu alamadığında vatandaş sandığa ikincisinde daha sağlıklı bir şekilde düşünerek gitsin.

Peki parlamenter sistemde böyle miydi?

Yüzde 20 desteği zor bulan abidik gubidik liderler pazarlık masasına oturur, olmadı birbirinden astronomik rakamlarla milletvekili transfer eder, ömrü birkaç ayı geçmeyen derme çatma hükûmetler kurar, sonra da bedeli millet öderdi.

Başkanlık sistemi, liderlere ağır şartlar yükleyerek bütün yetkiyi ve kararı millete verdi.

         ***

Ha!

Diyeceksiniz ki, bu sefer de terör örgütlerinin kurduğu partiler bir araya gelip güçlü yetkiler verilen Başkanlık koltuğunu ele geçirirse ne olacak?

Nitekim Cemil Çiçek’in de söylemeye çalıştığı bu!

İyi de her şey milletin gözünün önünde cereyan ediyor.

Millet bile bile PKK’nın, FETÖ’nün ve emperyalist güçlerin desteklediği adamları Cumhurbaşkanı yapacaksa yahut bunu umursamıyor ve gidip onlara oy veriyorsa bunda Başkanlık sisteminin suçu ne, 50+1’in kabahati ne?

Tam aksine 50+1 zaten bunun için getirilmedi mi?

HDP’yi 90’ların başında Meclis’e sokan parlamenter sistemle işbaşına getirilen SHP’in Genel Başkanı Erdal İnönü değil miydi?

7 Haziran 2015 seçimlerinde AK Parti tek başına hükûmet kuramayınca, HDP ile birlikte koalisyon hükûmeti rüyası kuranlar, bunun için olmadık şartları zorlayanlar, hatta MHP’ye bile HDP ile birlikte koalisyon önerenler kimlerdi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi işini zora sokma pahasına, sırf Türkiye bir daha o günleri yaşamasın diye 50+1 şartıyla Başkanlık sistemini referanduma getirerek bütün gücü milletin eline vermedi mi?

Millet buna rağmen tehlike ve tehdidi umursamayacaksa hangi sistem, hangi oran buna engel olabilir ki?

           ***

AK Parti içerisindeki mızırdanmaya gelelim…

2019’da İstanbul ve Ankara gibi şehirleri kaybetmeniz de 50+1 yüzünden mi olmuştu?

Suçu sisteme at, rahatına bak, oh ne âlâ!

Bu arada kimin ayağını kaydırıp da yerine oturabilirim, onu kovala!

Bizim gibi kaç kişi gazete köşelerinde, ekranlarda, sosyal medyada “dava adamlığı”nı kaybetmeme çağrısı yapmıştır, Allah bilir...

Bunun mesuliyetini, vebalini, ülkemize ve umut olduğumuz coğrafyalara vereceği zararı anlatmaya çalışıyoruz ama ne fayda!

Parti içindeki “dadanmışları” temizleyememek bir yana, sandıkları koruyamadığınızı kendiniz itiraf etmediniz mi?

CHP’liler gece yarısı adliye açtırıp, beş hâkimi adliyeye getirtip kararlar aldırırken, siz sandıkların yüzde 10’unu zar-zor yeniden saydırabildiniz, değil mi?

Bu kadarla bile 28 bin oy farkı 13 bine inmişken, geri kalan yüzde 90’ı saydırabildiniz mi?

Bunu yaptıramayıp yeniden seçim kararı alınınca neler olacağı belli değil miydi?

Haydi bunu da geçtim, 2019’dan bu yana parti içinde “halka daha yakın olma, kendini anlatma, vatandaşı ikna etme, birlik-beraberlik içerisinde aynı hedefe yürüme, gönül alma ve seçim kazanma hırsı” adına ne değişti?

Başkanlık sistemi “Her şeyi Başkan yapsın. Bana da ne söylerse onu yapayım” demek değildi.

Suçu sisteme atmadan önce, kimse kusura bakmasın, önce dönüp kendine baksın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.