Senet sahtekârlığında çete imzası… Hepsi mi tesadüf?

A -
A +

Altı senedir feryadını duyurmaya çalıştığım, yakın akrabam iş adamı Mustafa Murat Yılmaz2 milyon 300 bin avroluk sahte senet kurbanıydı.

Bursa’da 2012 yılından bu yana ‘oto yıkamacı’ kiracılarının düzenlediği benzer bir sahtecilik davası ile boğuşan Sabri Yedikardeş isimli bir iş adamının adına icraya konulan senette de aynı meblağ yazıyordu.

Şimdi sıkı durun…

Yozgat’ta kurye kılığındaki dolandırıcıların hile ile imzasını aldığı iş adamı İbrahim Hazer’in önüne konulan borç senedinin üzerindeki rakam da 2 milyon 300 bin avro.

Üçünün de ortak özelliği sadece sahte senette yazan rakam değil…

Aynı zamanda bu meblağı karşılayacakları mal varlıklarının olmasıydı.

Üç ayrı hadisede önümüze çıkan 2 milyon 300 bin avro rakamını görünce, insan ister istemez “Bu işe kalkışan çete demek ki imzasını böyle atıyor” diye düşünüyor insan.

Hadiselerden biri 2012 yılında.

Öteki 2015.

Yozgat’taki vak’a malum yeni olay...

              ***

Bunlar sadece bildiklerimiz ve bugüne kadar elimize ulaşanlar.

Kim bilir daha duymadığımız ne hadiseler var!

Hepsini yapan aynı şebeke midir, bunu da ortaya çıkaracak biz değiliz elbet.

Ama bazı ipuçları var.

Konuya dikkat çektiğimiz yazılardan sonra Bursalı iş adamının oğlu Muhsin Yedikardeş bana ulaştı.

Öyle çarpıcı şeyler anlattı ki, bir kısmı medyada da haberlere konu olmuş zaten.

Adına senet düzenlenen babası Alzheimer hastasıymış.

Kiracıları bu hastalığından faydalanıp senede imza mı attırdı, yoksa imzasını taklit ederek sahte senet mi düzenledi, onu bile henüz bilmiyorlar, çünkü bunca senedir bu nokta aydınlatılmamış(!)

Haydi bunu da geçtik, diyelim ki adamcağızı üçkâğıda getirip imzalattılar.

Böyle bir hastalığa sahip kişinin imzası nasıl dikkate alınır?

Bunu da boş verelim…

Düşünün, milyonlarca liralık alacak çıkaran kişiler, kiracıları.

Üstelik yaptıkları iş de oto yıkamacılığı.

Ortada kabak gibi absürt bir durum var.

İnsan şu kadarını görünce, orada durup düşünür değil mi?

Ama mahkeme durmamış, bu kâğıt parçası ile icra işlemi başlatmış.

Mağdurlar, sağdan soldan para toplayıp senedin üzerindeki rakamın yüzde 15’ini yatırıp itiraz etmiş.

Sonra kiracıları ile avukatlarının ofisinde buluşup, görüşmeyi kayıt altına almışlar.

O ses kayıtlarında bazı hâkim ve savcıların isimleri de geçiyormuş.

Gelin görün ki bunlar hiç dikkate alınmamış.

Haklarında açılan dava Yargıtay’dan dönmesine rağmen alacaklı görünen şebekenin yeniden dava açtığını ve bu davanın hâlen devam ettiğini, şayet kaybederlerse her şeylerinin ellerinden yitip gideceğini anlattı Muhsin Bey.

              ***

Benzer tuhaflık, Mustafa Murat Yılmaz’ın davasında da vardı.

Çok yazdım ama yine hatırlatayım.

Bu iş adamı İstanbul’da su firması sahibiydi…

Tekirdağ Çorlu’da da fabrikası vardı.

İstanbul Esenyurt’taki bayisi 70 bin TL’lik borcunu ödemeyince, bayinin teminat olarak gösterdiği araca el koydurtmuştu.

Bayi, borcunu ödemek yerine, şeytani bir planla harekete geçti.

İntikam için tam da aracının bağlandığı tarihe, 2 milyon 300 bin avroluk sahte senet düzenledi.

Doğrudan icra takibi başlatarak, 5 gün içinde sahte senedin üzerindeki miktarın yatırılması için tebligat gönderdi.

Üstelik, tebligat da, bir gün sonrası 23 Nisan, ertesinde iki gün hafta sonu tatiline denk getirilecek şekilde ayarlanmıştı.

Yani n’olur n’olmaz diye, itiraz için kalan gün sayısı ikiye indirilmiş, gayet profesyonelce hazırlanmış bir tezgâhtı.

              ***

70 bin TL’lik alacağını kurtarmaya çalıştığı kişinin, aynı gün “Elden para olarak verdim” dediği 2 milyon 300 bin avroluk sahte senediyle şoka uğrayan genç iş adamı senede itiraz için icra mahkemesine gittiğinde aldığı cevap ne oldu dersiniz…

“Evrak üzerindeki meblağın yüzde 115’ini yatıracaksın…”

Yani 345 bin avro artışla 2 milyon 645 bin avro.

2015 Nisan’ındaki kur hesabıyla 11,5 milyon lira…

Mahkeme “inisiyatif kullanarak” bunu yüzde 15’e indirebiliyormuş!

O bile o günkü kurla yaklaşık 1,5 milyon lira tutuyordu.

Siz şimdi bir de bugünü düşünün.

Mahkemeye “İnceletin, sahteciliği göreceksiniz” dediler, hâkim geri çevirdi.

“Suçlandığım evrakı verin, ben inceleteyim” dedi, mahkeme yine reddetti.

Tabii bunlarla uğraşırken 5 günlük süre doldu, iş adamının bütün mallarına, hesaplarına el kondu.

              ***

Avukatlar bile sahte evrak üzerindeki meblağı görünce, davayı almak için milyonlar istiyordu.

Bütün parasına el konduğu için itiraz davası açamayan, hatta bu işte uzman bir avukat bile tutamayan iş adamı, suç duyurusuna rağmen yargı hızlı ilerlemeyince, emekli kriminal uzmanlarından bir ekibe ulaştı.

Günler süren incelemelerin sonunda, ortadan yırtılmış, yarım A4 kâğıda düzenlenen sahte senetteki imzanın, iş adamının masasının üstündeki internet sözleşmesinden bire bir kopyalandığı tespit edildi ve bu dosya hâlinde savcıya sunuldu.

Savcı, Adli Tıp’tan da “olabilir” kıvamında bir rapor alınca, “Hayatın doğal akışına uygun olmamak ve güçlü şüphe barındırmaktan” alıcılar aleyhine dava açtı.

Gelin görün ki, adamlar ilk celsede beraat etti!

Bu esnada İcra Mahkemesi de “Ağır Ceza’da açılmış dava beni ilgilendirmez” deyip, süreci yürütmeye devam etti.

Dava nihayetinde İstinaf’a gitti, onlar da eminim dosyanın kapağını bile açmadığı için aleyhte karar alıp, işi bitirdi!

Burada bir parantez açayım…

Alacaklı görünen tarafın eski avukatı ve adliyedeki bağlantılarının güçlü olduğunu söyleyip, aracı olarak para koparmaya çalışan bazı kişiler “Gelin bunlarla sizi anlaştırayım. Bunlar çok güçlü, sizi bitirirler” demiş ama iş adamı eninde sonunda adaletin yerini bulacağını düşündüğü için buna yanaşmamıştı.

Neticeyi tekrarlamama gerek yok!

İşte, curcunaya dönen Türkiye gündeminde, bu feryatları da adalet mekanizmamıza duyurmaya çalışıyoruz.

Duyan var mı?

Yorum sizin!

Yazıyı, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, Yargıtay’ın 150. Yılı Sempozyumu’nda sarf ettiği cümle ile bitireyim;

“Eğer bir ülkede halk bunalmış ve ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hâle gelmişse oradaki yargı sisteminde sorun var demektir.

Yargının sebep olduğu adaletsizliğin telafisi yoktur.”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.