‘Dıj güçler’ n’oldu minnaklar!

A -
A +

Mevzu Türkiye’ye çekilen operasyon olunca, en önce bunların sesi çıkıyordu.

MİT, Gezi, 17/25 ve 15 Temmuz darbe girişimlerinde…

Sınırımızda fiilen PKK devleti kurulmaya çalışıldığında…

Bizden toprak koparmak için başlatılan çukur-hendek kalkışmasında…

Obama’nın, Trump’ın, Biden’ın ve bilumum Avrupa ahalisinin ülkemize yönelik açık tehditlerinde…

Ve elbette bütün ekonomik operasyonlarda biz “Yapmayın, etmeyin; bu oyunlara gelmeyin” dedikçe…

Bunlar koro hâlinde “Yine mi dıj güç", “Yine mi minnaklar” diye alaya alıyordu.

Biz bunların siyaset ve medyadaki (sosyal medya da dâhil) hainlerine vurdukça, hepsi toplaşıp bizi baskı altına almaya çalışıyordu.

***

Ne yazık ki, şunca olan biteni gözüyle gören, kulağıyla işiten bir kesim (özellikle gençler) bunların rüzgârına kapıldı.

Doğu Akdeniz, Ege ve Karabağ da dâhil, şu yukarıda saydıklarımın hepsinde devletin ve milletin aleyhine duruş sergileyen…

Kandil’le, Pensilvanya’yla ve elbette bu taşeronların sahipleri ile apaçık iş birliği yapan siyaset, maalesef ki 2019’da istediği sonuca ulaştı ve gemi daha da azıya aldı.

İletişim kanallarının bu kadar yaygın ve güçlü olduğu, gerçeklerin bu denli çıplak göründüğü bir dönemde toplumun nasıl kendi menfaatlerinin aksine manipüle edilebildiğini gördük.

Sınırlarımızın içinde ve dışında sahada elde ettiğimiz başarının; her milletin ideali olması gereken millî savunma gücümüzün; sanayi, teknoloji, enerji, devasa yatırımlar gibi kalkınma hamlelerimizin içeriden yapılan beşinci kol faaliyetleri ile nasıl önemsizleştirildiğini müşahede ettik.

Biz bugününün imkânlarına rağmen bu tabloyu yaşıyorsak, bir asır önce aynı ihanet suyundan içenlerle Sultan Abdülhamid Han’ın baş etmesindeki zorluğu da anlamış olduk.

***

Geçen iki yazımda, tarihçi Murat Bardakçı’nın tespitlerine de yer vererek, Jön Türklere, ittihatçılara dikkat çektim ki, burayı konuşmamız çok önemli.

İçinde solcusu var, demokrat geçineni var, dindarı var, milliyetçilikten dem vuranı var.

Bir de bu ittifakın organizatörleri, dışarıdaki bileşenleri ve dış destekçileri bulunuyor ama, onlar kabak gibi ortada olmalarına rağmen, görünmediklerini zannediyor.

Birileri de ne olursa olsun, görmek istemiyor!

Bu ıslah olmaz güruh, Türkiye’nin son dönemde dış politikadaki başarısından rahatsız, karalamak için fırsat kolluyor.

Lakin dikkat ediyorsanız epeydir iç gündemlerle alakalı pek sesleri çıkmıyor.

Sebebi şu ki, ‘dıj güç’ diye alay etmeye kalksalar, birileri gözlerine Ukrayna’yı sokacak.

Gerçek orada çünkü.

O “dıj güçler”in, “minnakların” neredeyse Türkiye kadar toprağa sahip Ukrayna’yı aslanların ağzındaki ceylana çevirmesi, dünyadaki egemen güçlerin gerçek yüzünü bütün gövdesiyle ortaya çıkardı.

Dünyanın romantik bir yer olmadığını, zaafa düşersek kimlerin neler yapacağını gösteren sarsıcı bir örnek oldu bu savaş.

Gezi’de “Toma’lardan göstericilere kimyasal gaz sıkılıyor” yalanını uyduran karaktersizler, bu defa daha savaşın ilk günü hemen “Ukrayna’da Bayraktar SİHA’ları avlandı” diye sevinç çığlıkları atsa da…

Türk SİHA’larının başarısı dünyaya bir kere daha parmak ısırtınca hepsinin dili içeri kaçtı.

O gün bugündür de pek suskunlar.

Batılı büyükelçilerin masasından kalkmayan sözde milliyetçi siyasi figürlerinin NATO kafa NATO mermer olduklarını beyan etmesi de Allah’ın takdiri!

Gerçekler bir gün ortaya çıkıyor, hakikat öyle ya da böyle görülüyor.

Allah korusun, bir de 3. Dünya Savaşı patlar ve Türkiye denge politikasında daha da zorlanacağı bir noktaya gelirse…

Siz asıl o zaman görün bunların gerçek yüzlerini.

 

*************

 

Onlar isteyince yapılabiliyormuş!

 

40 senedir dişe diş, kana kan mücadele verdiğimiz can düşmanımız PKK ile mücadelede…

Özellikle şu son 10 yılda gerçek yüzünü bütün çıplaklığıyla gördüğümüz FETÖ’yle mücadelede meşru haklarımızı kullanırken bize demediklerini bırakmıyorlardı.

Rusya Ukrayna’yı işgal edince, ikiyüzlü Batı’nın bütün pulları döküldü.

Rus oligarkların mallarına mı çökmediler, paralarına mı el koymadılar?

Rus sporcuları mı kovmadılar, dünyaca bilinen Rus yazarların ünlü eserlerini mi yasaklamadılar…

“Batı medeniyeti”, “demokrasi” falan diye yutturdukları her ne varsa 20 günde hepsini çöp ettiler.

Biz FETÖ’cülere, PKK’lılara, üstelik de hukuki çerçevede tedbirler alınca hop oturup hop kalkıyorlardı.

Şimdi daniskasını kendileri yapıyor!

Üstelik dünyadan da kimsenin gıkı çıkmıyor.

Demek ki neymiş…

Kendileri isteyince her şey olabiliyormuş!

 

Düzeltme: Önceki yazımda Lozan Antlaşmasının tarihini, İngiltere tarafından bir yıl sonra onaylanmasını dikkate alarak 1924 olarak yazmıştım. İsmet İnönü, antlaşmayı Temmuz 1923’te imzaladı ancak İngilizler 16 Temmuz 1924’de onayladı. Çünkü önce halifeliğin kaldırılmasını istediler. 3 Mart 1924’de halifelik kaldırıldıktan sonra Londra Lozan’ı imzaladı. Üstelik bu imzanın öncesinde camilerin bir kısmı kapatıldı, bir kısmı satıldı. Hatta geneleve dönüştürülen camiler bile oldu. Lozan’ın maddeleri, beş yıl İstanbul’u işgal altında tutan İngilizlerin neyin karşılığında terk ettiklerinin özetidir. (Tarihçi Dr. Mehmet Hakan Sağlam’ın notlarından)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.