Tarlaları sürülmüş ülke...

A -
A +
Ukrayna’nın Donbass bölgesinde askerî hareketlilik artmaya başladıkça Türkiye’yi merkeze alan açıklamaların da ardı arkası kesilmiyor. Bir taraftan Karadeniz’e Montrö ile uyumlu bir şekilde geçiş yapmak isteyen Amerikan donanması ve buna paralel Rusya’dan konuya dair açıklamalar, diğer yandan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve bazı yetkililerin ağzından Türk İHA ve SİHA’ları ile ilgili açıklamalar...
Perşembenin gelişi çarşambadan belli olurmuş, biz de Rusya’nın Türk Savunma Sanayii ürünlerinden rahatsızlık duyduğunu beyan etmesi yakındır, mealinde bir değerlendirmeyi bu köşede pazar günü paylaşmıştık. Çok geçmeden Lavrov ve bazı Rus yetkililer Türk SİHA ve İHA’larını Ukrayna’nın Donbass bölgesinde görmekten mutlu olmayacaklarını açıkladılar.
Tabii Lavrov’un bu temennisinin kabul görmesi mümkün değil zira Türkiye, Suriye’den Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne, Yunanistan’dan terör örgütlerine kadar birçok alanda Rus Savunma Sanayisinin ürünleri ile mücadele etmekte…
Nasıl Türkiye’nin Rusya’ya dönüp Yunanistan’a neden S-300 sattın, Esad’a neden Rus muharip uçağı sattın deme lüksü yoksa sanırım Lavrov’un da Türkiye’ye böyle bir çağrıda bulunma lüksünün olmadığını kendisine bu köşeden duyuralım.
 
"Anahtar teslim ülke" projesinin mümessilleri…
 
Tam bu gelişmeler yaşanırken hafta içinde Kanada’nın Türkiye’ye yönelik savunma sanayii ürünlerine ambargo koyması kararı gündeme düştü… Kanada’nın ambargo kararının altında yatan sebepler bir tarafa asıl dikkatimi çeken anahtar teslim ülke” projesinin Türkiye mümessilleri âdeta yine bayram yapmaya başladı… İnsan; “Bu toprakları yıllar önce sürmüşler” diyen merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu rahmetle yâd etmeden geçemiyor...
Ülkenin dış siyasette elini kolunu bağlayan kelepçeleri kırıp atması ve terör ile mücadelesinde ortaya koyduğu başarıları bu mümessilleri âdeta çileden çıkarmakta. Bu ülkenin elde ettiği hatta elde etme ihtimali olan en küçük bir başarı dahi sarımsak görmüş vampir kadar bu mümessilleri ürkütmeye yetiyor.
 
Gelelim Kanada’ya...
 
Azerbaycan’ın BM tarafından kabul edilmiş sınırlarında 30 yıldan bu yana devam eden işgali sonlandırması Kanada’yı neden rahatsız etmiş olabilir? NATO içerisinde kâğıt üzerinde dahi olsa müttefiki olan Türkiye’ye savunma sanayisi ürünlerinde bir ambargo uygulamasına ne sebep olmuştur?
Dünyada maden arama, bulma ve işletme noktasında en etkin ülkelerden birisidir Kanada. Kanada’nın 2019 yılında madencilik sektöründen elde ettiği net gelir yaklaşık 11 milyar doların üzerinde. Muazzam bir gelir ve Kanada bu net 11 milyar doların üzerindeki geliri sadece kendi ülkesi üzerinden elde etmiyor. İşgal altında 30 yıl geçiren Dağlık Karabağ ve yedi Azerbaycan vilayeti üzerinde âdeta maden talanı yaptı Batı ve taşeron şirketleri. Kanada ve ABD’li şirketler bu işlemlerini uluslararası hukukun hedefi olmamak için çoğunlukla taşeron şirketler üzerinden kotardılar. Başta Valex Group olmak üzere yıllarca Azerbaycan topraklarındaki işgal bölgesinden maden refahını ülkelerine taşıdılar. Yani sizin anlayacağınız Güney Amerika medeniyetlerinin altınlarını yağmalayıp İspanya ve Portekiz’e akıttıkları günlerden bu yana hiçbir şey değişmedi.
İşte bu talana son veren Azerbaycan’ın en büyük destekçisi Türkiye şimdi Kanada tarafından ambargoya tabi kılınıyor.
Bence elinizden geleni ardınıza koymayın…
 
Peki neden savunma sanayii bu kadar kritik bir konu?
 
Savunma sanayii, o ülkenin sadece güvenliği açısından değil harici siyasetini konumlandırması açısından da en değerli girdidir. Sizin diplomasi masasında istediklerinizi müzakere yoluyla alamadığınızda kullanabilecek bir sert gücünüz yoksa belki o müzakere masasına dahi çağrılma ihtimaliniz yoktur. Bu sert gücü ise iki türlü elde etme imkânınız var. Ya kendi beşerî sermayeniz ile bu gücü oluşturur ve sahaya sürersiniz ya da raftan satın alma dediğimiz size verdikleri kadarını alır bir sert güç oluşturursunuz. Üretmeyip satın alıyorsanız sert gücün kullanımı ise kuşkusuz satanın iznine tabidir.
 
Batı’nın üstünlüğü...
 
Batı’nın yaklaşık 200 seneden bu yana sürdürdüğü üstünlüğünü muhafaza etmesi şiddet tekelini elinde bulundurmaktan geçmektedir. Şiddet tekelini elinde tutamayan Batı’nın bu düzenini devam ettirme şansı yok denecek kadar azdır.
Daha 1614 yılında Endonezya ve civarında Hollanda sömürgeciliğini kuran Jan Peterson Cohen; “Asya’daki tüm sömürgelerinin silahlarının koruması altında olduğunu” dünyaya duyurmuştu. Bugün geldiğimiz nokta, aradan geçen 400 yıla rağmen çok farklılık arz etmemektedir.
Savunma sanayii ve ihracatı kontrole tabi hususlar Batı’nın hassasiyetle koruduğu hususlardır. Bu yüzden bu alandaki oluşması muhtemel gelişmeleri daha doğmadan boğmak en büyük hedefleridir. Bunu yaparken dışarıdan uygulayacakları ambargolar ve yaptırımlar kadar içeride sürdükleri tarlalardan devşirdikleri elemanları da elbette kullanacaklardır. 15 Temmuz hain kalkışması ve çukur terörü dâhil bunun en tecessüm etmiş misalidir.
Kanada’nın ambargosuna sevinenler de 15 Temmuz gecesi darbecilerin şerefine kadeh kaldıranlar da Türkiye’ye yatırım yapmayın zira Türkiye’de can ve mal güvenliği yoktur diye Londra’da efendilerine dertlenenler de işte bu sürülmüş tarlaların mahsulüdür!..
Ne yani! Nuri Killigil’in tabuta koyacak kadar bile cesedinde uzuv bırakmayanların Türk savunma sanayiinin özgürce ve engelsizce yola revan olmasını uzaktan izleyeceklerini mi sandınız?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.