Meşruiyet zemini erirken saldırganlık artar

A -
A +
Anlaşılan o ki, ABD Türkiye’ye yönelik elindeki son siyasi kartları da masaya sürmekte kararlı. Şimdi de yıllardan bu yana sürekli elinde bir koz olarak kullandığı 1915 olaylarını ‘sözde soykırım’ olarak tanıyacağını bu yazının kaleme alındığı saatlerde duyurması bekleniyordu.
Burada 1915 yılında yaşananların bir soykırım olmadığını yazarak vakti ve köşemde bana ayrılan alanı zayi etmeyeceğim elbette. Asıl derdim, ABD ne oldu da yıllardan bu yana elinde koz olarak sakladığı bir siyasi kararı bugün vermek ve hatta masaya sürmek zorunda kaldı?
ABD eski Dışişleri Bakanı Pompeo’nun ve Suriye eski özel temsilcisi James Jeffrey’nin ifadelerine bakılırsa Türkiye uzunca bir zamandan bu yana kendisine birileri tarafından çizilmiş alanın içinde siyaset yapmıyor. Bu esasen 1947 yılında başlayan Türkiye-ABD ilişkileri açısından yeni bir sorun değil. 1960 darbesiyle başlayan ve 15 Temmuz hainliğine kadar geçen süredeki bütün darbe ve muhtıraların ana sebebini oluşturan bir gerçeklikten bahsediyorum: “Türkiye’nin, ABD ve Batı dışındaki aktörler ile çoklu ilişki geliştirmesinin önüne geçilmesi gerçeği”.
Tarih 17 Ekim 2019, Barış Pınarı Harekâtı’nda Türkiye’nin başarısız olacağını düşünenler yanıldıklarını anlar anlamaz Tel Abyad’dan Rasülayn’a kadar hendeklerin içinde sıkışmış paralı askerlerini kurtarabilmek için apar topar Türkiye’ye geldiler. Türkiye’de yapılan görüşmelerden hemen sonra direkt Tel Aviv’e uçan Pompeo, uluslararası birçok haber ajansına düşen şu çok önemli değerlendirmeyi yapmaktaydı: “Amacımız Türkiye ile olan ilişkileri sona erdirmek değil, Türkiye’nin Orta Doğu dâhil birçok bölgede bağımsız hareket etmesinin önüne geçebilmek.”
Aynı şekilde ABD eski Suriye temsilcisi James Jeffrey de Dağlık Karabağ ve yedi Azerbaycan vilayetinin Ermeni işgalcilerden kurtarılmasının hemen sonrasında şöyle demekteydi: “Bakın Erdoğan’a, 8 ayda İdlib’de, Libya’da ve Dağlık Karabağ’da neler yaptı? Bu bölgelerin tamamında Rusya ve Rus müttefikleri kaybetti”
Hem Jeffrey’nin hem de Pompeo’nun ağzından çıkanlar ABD’nin yıllardan bu yana uyguladığı kuşatma siyasetinin Türkiye üzerinde uygulanacağının ip uçlarını vermekteydi. Peki ama nasıl? Darbe dâhil birçok yol denenmiş ve bir türlü Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin bağımsız bir dış politika izlemesinin önüne geçilememişti. Zaten Biden’ın ağzından ‘bu sefer darbe ile değil ama içerideki elemanlarımız ile bu işi başaracağız’ cümlelerini duyma sebebimiz de bu yüzdendi.
Biden yönetiminin göreve gelmesiyle hem sınırlarımız dibindeki Suriye ve Irak’taki terör eylemlerinde olağanüstü bir artış meydana gelmeye başladı hem de içerideki beşinci kol faaliyetleri son derece ivmelendi. 1915 olaylarının ‘sözde soykırım’ olarak nitelendirilmesi ve Türkiye’nin F-35 programından çıkarıldığının Türkiye’ye resmî yollardan bildirilmesi ABD’nin elindeki tüm kartları yavaş yavaş masaya koyma niyetinin açık bir göstergesi. Sırada Halk Bank davası ve Türkiye’ye uygulanan CAATSA yaptırımlarının ve ekonomik saldırıların arttırılmasının olduğunu rahatlıkla öngörebiliriz. 
 
Dağlık Karabağ zaferi ABD’deki Ermeni diasporasının kimyasını bozdu
 
1915 olaylarının ‘sözde soykırım’ diye nitelendirilmesi sadece ABD’nin Türkiye’ye yönelik kartlarını masaya sürmesi ile okunmamalı elbette. Dağlık Karabağ ve yedi Azerbaycan vilayetinde 30 yıldan bu yana sürdürülen işgalin yine Türkiye’nin de desteği ile kahraman Azerbaycan ordusu tarafından sonlandırılması, ABD’de son derece güçlü bir konumda olan Ermeni diasporasının tüm kimyasını bozdu. Lobilerin ABD siyaseti üzerindeki belirleyici rolü dikkate alındığında Biden yönetiminin bu kararı kuşkusuz ABD içindeki Ermeni diasporasını bir nebze rahatlatmak amacı da taşımaktadır.
 
ABD’nin reaktif olduğu aşamaya gelindi
 
Türkiye, ABD ile olan ilişkilerinde girdiği bu yeni dönemde kendisinin proaktif hamlelerde bulunduğunu, ABD’nin ise reaktif tarz geliştiren ve uluslararası arenada her boyutta meşruiyet zeminini yitiren taraf olduğunu unutmamalı. Bunu hem Pompeo ile Jeffrey’nin açıklamalarından hem de ABD siyasetinin yansımalarından rahatlıkla okuyabiliyoruz.
Türkiye zor zamanlarda ne zaman sert gücünü, ne zaman yumuşak gücünü devreye sokacağını ya da bu ikisinin ne zaman birlikte kullanılacağını birçok güzel örnek ile bugüne kadar sahaya sürdü. Bundan sonra ABD’nin uygulamaya sokacağı yeni hamlelere yine basiret ve feraset ile karşılık vermeli, inisiyatifin kendi elinde olduğu hakikatinden yola çıkarak kontrolsüz bir reaksiyondan hassasiyetle kaçınmalıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.